Hacer, küçücük bir bebekle çölün ortasında yalnız kaldığında etrafta ne bir insan ne bir canlı ne yiyecek bir lokma ne içecek bir damla su vardı. Hacer, ne hikmettir, başına toprak saçıp üstünü başını yırtmadı, ahlanıp vahlanıp kaderine ağıtlar yakmadı, eli kolu bağlı öylece oturmadı, kendini kimseyle kıyaslamadı, yazgısına küsmedi. Başına gelene rıza gösterdi ve bütün imkansızlıklar içinde belki de yapabileceği tek şeyi yaptı. İki tepe arasında gücü yettiğince koştu, koştu, koştu ve Hz. İsmail'in ayakları dibinden çıkan suyla yaşamına yön verecek, hem onu hem bebeğini ayakta tutacak şeyi buldu.
Oysa ne Hacer ne yeryüzü, fiziğin hareket yasasından, modern psikolojinin insana sunduğu kişisel gelişimden, sorunlarla başa çıkma, stresi yönetme vs. taktiklerinden haberdardı.
Ondaki bilgi ezeli ve ebedi olan Rabb'indendi.
Hacer, O'nunla kurduğu bağın farkında olarak yaşadığından başına gelene metanetle sabretti ve yine O'nun yardımıyla çölün imkansız zannedilen koşullarını aştı.
Bu dünya denilen çölde, Allah bize de onun imanından nasip etsin dilerim.