Odaya varıp küçük pencereden içeri baktı, Siddhartha, kollarını kavuşturmuş, olduğu yerde duruyor, çıplak baldırlarında ay ışığı yansıyordu. Yüreğinde endişe, Brahman baba dönüp yatağına geldi.
Bir saat geçti, yine kalkıp geldi, iki saat sonra yine kalkıp geldi, küçük pencereden baktı içeri, Sidd- hartha’nın ayakta öylece durduğunu gördü ay ışığında, yıldızların ışığında, karanlıkta. Ve birer saat aralarla çıkıp geldi sürekli; suskun, odadan içeri baktı, yerinden kımıldamadan içerde durduğunu gördü Siddhartha’nın, yüreğine öfke, yüreğine huzursuzluk doldu, yüreğine duraksama, yüreğine acı doldu.
Ve gecenin gün ağarmadan önceki son saatiydi ki, çıkıp yeniden geldi ve odaya girdi, Siddhartha’yı ayakta dururken buldu; oğlu büyümüş göründü gözüne, sanki yabancılaşmış göründü.
“Siddhartha,” dedi, “niçin bekliyorsun?”
“Niçin olduğunu biliyorsun.”
“Hep böyle durup bekleyecek misin, sabah olana kadar, öğle olana kadar, akşam olana kadar?”
“Hep böyle durup bekleyeceğim.” “Yorulacaksın, Siddhartha.”
“Yorulacağım.”
“Uyuyakalacaksın, Siddhartha.” “Uyumayacağım.”
“Öleceksin, Siddhartha.”
“Öleceğim.”