İçim sızlıyor içim.. Nasıl unutmalı şimdi bütün okuduklarımı, nasıl kabullenilmeli yaşanılanlar? Dönemin özellikleri, savaş anları ve can pazarı. Bir zamanlar insanların yaşadıklarını düşünmek kalbimi acıtıyor ve şu an bir yerlerde hala bunları yaşayan insanların varlığını bilmek kalbimi daha çok acıtıyor.
Zehra ve Settarhan; bizleri Trabzon'dan Tebriz'e kadar uzatacak olan hikayemizin baş kahramanları. Büyük hanım, İsmail, Hacıbey, Celil Hikmet, Azam, Piruz, Mirza Han, Sofya, her bir karakter öyle ince öyle güzel işlenmiş ki, okurken adeta yerine koyuyorsunuz kendinizi. Kah oturup kah kalkıyorsunuz yaşanılanların karşısında. Biri yurdunu yuvasını yitiriyor bir diğeri kendini. Ama en nihayetinde birbirine koşuyor bu iki ruh ve birbirinde dinlendirmek istiyor yorgunluğunu, birbirinde buluyor eksik kalan yanlarını.
Kitapta belki de tek eksik hissettiğim kısım ikisinin beraberliklerine dair daha çok şey okumak isterdim ama yazarımız birleşmeyle sonlandırmayı tercih etmiş.
Sevinç, hüzün, aşk, ayrılık, savaş, ölüm, yokluk, insanlığın yok oluşu ve her şeye rağmen umudunu kaybetmeme ve vazgecmeme.. Sade ve akıcı dili ile uzun soluklu bir hikayenin içerisinde oradan oraya sürüklenmek ve bu hikayeden hiç kopmamak için bitmesin isteyeceğiniz bir eser.
İyi okumalar dilerim, her daim kitapla ve umutla kalın.