Yokluğun buz gibi soğuk
Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes... 'Üşüme' diye seslenmeni isterdim... Bir el olmanı isterdim, bir kol... 'Özledim' deyip sarılmanı... En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma... Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna,
"Bir kuş yüreğinin ucuna konmuştu.
Kovalamaya çalıştı.
Gönlün kanatları vardı zahir, uçup uçup duruyordu söz geçmiyordu.
Hangi yanımdan silkeleseler içim dışım gül kırığı, dökülüyor.."
Sürgün yeri bu şehir nicedir bana
Göğü yabancı martıları bir başka sensiz
Saçlarımı savurasım geliyor şehrin rüzgarlarına
Bir nefes ben getirsin diye sana
Bu şehir benim doğduğum şehir olamaz
Kaçmak gitmek geliyor içimden her an
Penceremin önünde yarı aralanmış bir perdenin ardındayım
Arnavut kaldırımlı sokak taşlarına bakıyorum
Ve uzayıp giden
Bütün bu sohbetler, meyve soyup yemeler, çay içmeler, vakitlice yatmalar, lavanta kokan çarşaflar iyiydi, hoştu. Ama mutluluğu andırmıyordu. Bunların adına dense dense huzur denirdi. Kişiliksiz, sıradan bir huzur. Huzur böyle sıradanlaşınca bir değeri kalmıyordu.
.
Bu, razı olmaktı. Hayatın getirdiklerine razı olmak, onlarla oyalanmak, hatta bir
Asteğmen Şükrü Fuat askere yemekte pilav dağıtıldığını söylüyor ve aklını hayalini aşan manzarayı şöyle naklediyor:
"Pilavın taneleri boğazıma dizildi. İçim içime sığmıyor. Biraz endişelerim de yok değil. Teselli aramak için askerlerin arasında dolaşırken manga komutanlarından Aloş'un sesini duydum. 'Kimse yere yemek dökmeyecek... Pirinç dökülüyor... Dikkat edin kardeşlerim... Nankörlük etmeyin milletin malına...' Aloş'a yaklaştım, hani biz ölüme gidiyoruz, sen pirinç tanesinin derdindesin. Galiba farkında değilsin der gibi 'Aloş haberin var mı? Bu gece süngü hücumu yapacağız!' Aloş bana döndü ve gayet sakin ve kendinden emin bir eda ile 'Bilmem mi komutanım? Bilmem mi? Geride bıraktığım 8 emanetim var. Ölürken hem ailemin, hem milletimin hakkına nankörlük edemem' Sonra ellerini kaldırdı ve 'Allahım! Yüzümüzü kara çıkarma!' dedi."
Milleti için can vermeye gelmiş ama milletin bir pirinç tanesine nankörlük etmemeyi düşünecek yüce gönüller...