Ev sessiz. Çocuklarımı okula uğurladım. Ayakkabılarının sesleri merdivenlerden inerken içimde garip bir his… Bir yanım, onları biraz daha tutmak istiyor; diğer yanım, kanatlarını açıp uçmalarını izliyor. Kapıyı kapattığımda, geride bıraktıkları o küçük ayak izleriyle baş başa kalıyorum. Birkaç dakika o boşluğu dinliyorum. Sonra içeri geçiyorum.
Şimdi önümde bir kitap var: Hacı Bektaş Veli’nin “İncinsen de İncitme.” Derin bir nefes alıyorum. Ne büyük bir öğüt… Bir yandan karanfilli çayımın buharı yükseliyor, diğer yandan elimdeki tespihle zihnim ve kalbim arasında köprü kuruyorum. Tütsü hafifçe tütüyor; kokusu odada yayılırken ruhumun yavaşça gevşediğini hissediyorum. Uzun zamandır kendime böylesine bir an ayırmamıştım. Anne olmak, evlat olmak, eş olmak derken, bir süreliğine tüm rolleri geride bırakıp sadece ben oluyorum.
Bu sessizlikte, Rabbimle buluşuyorum. İçimde bir teşekkür yükseliyor. İyi ki O’nu tanıyorum… İyi ki bu yolda yürüyorum… İyi ki İslam’la şereflendim. Bir anne olarak çocuklarımı büyütmenin telaşı içinde kaybolduğumu sandığım anlar var. Ama her şeyin merkezinde O var. O’na olan sevgim, her yeni günde yeniden filizleniyor.
Şimdi, burada, bu küçük an içinde sadece bir kadınım. Elimde kitap, önümde çay… Ve yüreğimde sonsuz bir şükür. Bugün, bu an, benim. Kendimle, kalbimle, Rabbimle… İyi ki buradayım, iyi ki seviyorum, iyi ki sevilmişim.
Başkalarının giderken arkalarında bıraktıkları ile nasıl bir farkı olduğunu anlatabileceğim bir söz bulsaydın bana. Şimdi, bunu içimde taşımanın açısından başka bir şey düşünemiyorum. seni tanıdıkça bu acı artıyor
Başkalarının giderken arkalarında bıraktıkları ile nasıl bir farkı olduğunu anlatabileceğim bir söz bulsaydın bana. Şimdi, bunu içimde taşımanın açısından başka bir şey düşünemiyorum. Seni tanıdıkça boyunca artıyor.
Atalarımın sözlü halk sanatına karşı her zaman ödenmemiş bir borç duygusu taşıyorum içimde. Çocukluğum ve ergenliğim bunlarla aşırı derecede beslenmiş, bunlara doymuştur. Sözlü edebiyatın bu örneklerini saatlerce, sözcükleri ve görüntüleri emen bir sünger gibi dinleyebilirdim. Şarkılar, masallar, büyüler her zaman insanların umutlarını korumalarına yardımcı olmuş, onlara manevi ve estetik zevk vermiştir. Tüm bu geleneklerin, inançların, umutların ve özlemlerin, şarkılarda ve büyülerde bulunan halk felsefesinin hafızamda ve ruhumda bıraktıkları için kadere minnettarım. Gerçekten de bu halk bilgeliği parçacıkları, günü saati geldiğinde en derindeki düşüncelerimi titiz okuyucuya aktarmama yardım ediyor. Sözlü halk sanatı sadece sözler, çağrılar değildir. Bu, ataların manevi mirasıdır. İsterseniz torunların hayatın içine girmesine yardımcı olan bir tür şifre de diyebilirsiniz.
beni hiç anlamadın,
anlamayacaksın...
aslında o kadar da farklı değiliz,
farklı bakıyoruz sadece,
farklı düşünüyoruz.
senin sözde doğruların var;
benim kalpte yanlışlarım.
senin gitmeyen korkuların var;
“Başkalarının giderken arkalarında bıraktıkları ile nasıl bir farkı olduğunu anlatabileceğim bir söz bulsaydın bana.Şimdi,bunu içimde taşımanın acısından başka bir şey düşünemiyorum.Seni tanıdıkça bu acı artıyor.”