Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
T'adı Yok Hercai Menekşe Gülüşlerinin
I- yalnızlığın küf kokusu sinmiş bir mekânda görünmez bir çığlığı bastıran zamanın bukağısız esiriyim lacivert gökyüzünde okyanus sezsizliği bütün hücrelerim hasretine vurgun sen yoksun!
Yumak
Başlamak, Tek başına heybetli. Heyecanın, umudun içinde korku kırıntıları. Öyleki, o heyecanın verdiği cesareti alt ediyor. Sonra en zayıf olduğum anda kocaman bir yumru duruyor boğazımda. Yutamam diyorum ama yelteniyorum yine de. Nede olsa içimdeki Zeyna'ya hep inanmıştım. Zeyna diyorum, gel alt edelim . Ama "O" senin düşmanın değil diyor."Sen" ancak sana yardım edersin. Mücadelede yardım vardır. Savaşta yok etmek, diyor. Haklı. Yine haklısın Zeyna. O yüzden Zeyna'sın . Yumru diyorum sonra, nesin sen? Ses yok.Dinliyorum , yok. Dinlerken fark ediyorum. Yumru, hızlı hızlı nefes alışverişlerimin  yumağı. Yumak. Ama yumak nasıl çözülüyor ki , ben bu yumağı hiç çözmedim önceden. İnsanın nefesi neden hızlanır ki? Herhalde bunu ömrüm boyunca saysam bitiremem . O yüzden saymadım. Evet , burda kaybettim.  Sonunu göremedim diye vazgeçtim. Evet , işte yumak buydu. Belirsizlikti.. Ebru ÇAĞLAYAN
Reklam
Beni anlayacağın gün şayet olursa O gün ben susucam, sen anlatıcaksın içimdeki kırıntıları ben sadece sessizce dinlicem.. Sevgi bunu gerektirirdi zaten diğer her şey fiyasko..
Tutunamayanlar
Tutunamayanlar
Oğuz Atay’a Aceleye getirmek istemiyorum seni. Yavaş yavaş, pekiştire pekiştire, harf harf yerleşsin anlatılan tüm bu 1 hayata dair özetler. Bir kenara koyuyorum bitme diye. Sonra tekrar alıyorum avuçlarıma ağaçtan yontma deste deste sayfaları ve tekrar içiyorum bir yudumda su içer gibi yazılarını, bilgiye aç, bir dart tahtasını orta yerinden vurmak gibi hep bir nokta atışı dile gelmeyen acılarıma, köşeyi dönsem yine kaybolduğum yere tekrar dönecekmişim de senin cümlelerinde ait olduğum yeri bulup tam o noktada işte tam da o harfte kalmak istemiş gibi , sanki içimdeki bir yerler çok benziyormuş da derinlerimdeki sessiz minik gölü bir damla su ile seslendirmişsin gibi, sanki tek nefes koşmuşum da son anda otobüsü kaçırmışım gibi, bir ölüm içinde bir hayat, bir hayatın içinde binlerce ölüm varmış gibi, “Dokunma!” derken bir yandan sarılmaya ihtiyacım varmış gibi,... Nasıl anlatsam bilemedim inan... Yaşasan koca evrende beni bir sen anlayacakmışsın gibi, kimselere bir kelime söylemeye derman bulamazken sana gibileri sürekli sıralayacakmışım gibi. Çok tanıdıksın. Hala bi köşemde duygu kırıntıları olmalı bu yüzden daha bu ve bunlar gibi bir çok duygu sıralayabilirim sana içimden.. Sesimiz çıkmayabilir belki hayat ve insan şartlarından ama evet evet biz buradayız hala sevgili yazar! Sevgiyle ve saygıyla.
Biraz depresif :(
Yazdığın şiirleri dosta okumaktan seni alıkoyan neydi? Her bocalamayı, kederi, gamı , kendine milat kabul eden bu kıza ne oldu? Dost yüzü ne ara acı verir oldu? Güneş niye içimdeki karanlıkları aydınlatmıyor? Niye kurumuyor yanaklarım niye kurumuyor! Geçtiği yolu sevdiğim , su içtiği bardağı bile sevdiğim; o candan öte canım, cananım niye tarafından imtina ediyor? Hem çok yakınım, hem çok uzağım, bütün söylemek istediklerim işte şuramda; boğazımda bir ura dönüşmüş, ben ses vermesem de sen duy! Duy beni aldığım nefes beni boğuyor... Gel de tut kalbimi, tut ki zerrelere ayrılacak. Seni yaralayanın yaralarını sar, sarki affedildiğini bilsin...Senden sevgi kırıntıları dilenen şu acizi çevirme kapından. Ölmek üzere olan şu çiçeğe su ver ! Yada sadece sarıl ona sarıl ki senin kollarında can versin.. 🥀,🥀🥀
İçimdeki Mezhepler
“Onlar dinlerini bölük pörçük ettiler. Öyle ki, her kısım, kendi elinin altındakiyle sevinir.” Mevlana’nın anlattığı fil hikâyesinde dönüp duruyorum. Karanlık bir çadırda, daha önce hiç fil görmemiş insanlar, filin neresinden tuttularsa fili öyle tanımlıyorlardı ya hani, işte o fil çadırında dönüp duruyorum. Kâh sırtına dokunuyorum kâh kulağına…