Şermin Yaşar’ın ilk okuduğum romanı oldu ve kesinlikle sonuncusu olmayacak. Gerek hikayesi açısından gerekse karakterlerin ağzından çıkan bazı sözler öyle içinize işliyor ki anlamsız anlamsız duvara baktığınız oluyor. 200 sayfa su gibi akıp gidiyor. Bazı romanlarda keşke daha uzun olsa diyordum yahut daha kısa da olabilirmiş diyordum ama bu roman
Oysa onunla benim aramda her zaman öyle bir uçurum açılıyor ki, yanında olduğum zaman soğuğu içime işliyor, uzak olduğumdaysa bilincimden kayboluyor. Onu her defasında daha derin kederler içinde terk ediyor her defasında daha ateşli bir arzuyla geri dönüyorum, tıpkı bir sırrın peşinde koşan, ama doğanın yardımı reddettiği bir bilim adamı gibi; hayatı bir tuvale geçirmek isteyen, ama sanatın bütün imkânlarıyla birlikte bu hoş girişimde boğulan ressam gibi…
Odaklanıyorum
Hiç düşünmediğim düşünceleri
Hiç düşünmediğim geceleri
Hiç düşünmediğim umutları
Sadece kafamı karıştırıyor
Bazen karşımda konuştuğum her duvar
Hayatı anlamamı,farkındalığımı sağlar
Dertlerimden akan her kan
Ayrı bi hüzüntüyle kaplar içimi
Nefret ediyorum
Kibirli insanlardan ve yalancı kağıtcılardan
Bir okyanusun sonu olmadığını
Rüzgarda saçlarımın uçuşması
Âdeta fırtına da dalyanların çığlıkları
Yüzümden düşen her yaş incileriyle birlikte geçiyor
Kayıtsızlığında gömülen şu hayat
Her ansızın içime işliyor
Nefret ediyorum korkmaktan
Bedenimi korkutan her gölgenin siyahlığı
Umutsuzlarımı yansıtır
Yersiz sözlerin olduğu kâinatta
Nefret ediyorum
Hevesimi kıran şu hayattan
> Mrs.Aria
"Yol boyunca ilerlerken, şairane bir seyirdeyim. Durgun akşamların sakinliği içime işliyor, gün batımını düşündürüyor yüzün. Saçların rüzgarda hafifçe dans ederken, ellerin sessizlikle buluşuyor. Kim bilir neler hissediyorsun şu anda, belki de aynı manzarayı paylaşıyoruz. İçimdeki melankoliyi yansıtan bu tablo, beni derinden etkiliyor. Şiirlerin en güzel nakaratları bu anlarda doğuyor ve ruhumun derinliklerine işliyor. Bu yolculukta, gözlerimiz aynı ufuklara bakıyor. Belki de bu sessizlikte, kalplerimiz aynı ritimde atıyor. Ellerimizi tutup ilerlemek istiyor musun, yoksa yolculuğumuza sessizce devam mı edelim?"
Görmeyi öğreniyorum. Nedenini bilmiyorum, her şey içime işliyor ve eskiden her zaman bittiği yerde durmuyor. Bilmediğim bir iç dünyam var. Şimdi her şey oraya gidiyor. Orada neler olduğunu bilmiyorum
Gözyaşlarımın bir ateş parçası gibi yanaklarımı yaktığına ilk defa şahit oldum galiba.
Şimdi gecenin bütün sırları, kötülüklerin üstünü örtmüşken odamda küçücük bir ışıkla tavana bakarken seni görüyorum.Gülümsüyorsun.
Ne kadar buruk bir his.Uzun zamandır gülmemişsin bile bana içime işliyor.
Yastığıma değil keşke sana sarılacak kadar olsaydın bende.Belki yastığımda bulamadığım teselliyi sende bulurdum diyeceğim ama cansız bir varlık bana karşı artık atmayan kalbinden daha canlıdır muhtemelen.
Gecelerime korkunç bir sancı bıraktın.Bunu tüm kötülük ve günahların üstünü örten karanlık bile örtemiyor.
Teşekkür ederim.
"Yalnızlık derinleşiyor. Sezgilerin de sardunyaların kokusuyla, dolunayla ve olgunlaşan acıyla derinleştiğini hissediyorum. Acı içime işliyor, jilet gibi keskin; kopkoyu bir kan dolaşıyor damarlarımda."
"Sen yoksan, zaman yok. Saatler ilerlemiyor artık. Yokluğun dayanılmaz bi zamansızlık hâlinde işliyor içime. Dakikalara bir yılın ağırlığını yüklediğin yetmez mi? Beklendiğini ve nasıl olsa bekleneceğini bildiğin için gelmiyorsun. Çektiğim tarifsiz üzüntüler kim bilir sana nasıl bir haz veriyor olmalı? Yoksa gelirdin. Böylesine bekletmezdin beni. Zamansızlığın çıldırtıcı karanlığına itmezdin. Bir an için olsun seni unutabieceğimi düşünsen; gelirdin elbette ve bir daha hiç ayrılmazdın benden. Gururun seni unutmama razı olmazdı. O zaman kendini unutturmamak için, gururunu bile ayaklar altına alabilirdin. Oysa şimdi seni unutamadığıma o kadar eminsin ki, bunları düşünmüyorsun bile... Bütün istediğin gitgide artan bir güç ile, durmadan yalnız seni sevmem. Değil mi?"
Sen yoksan, zaman yok. Saatler ilerlemiyor artık. Yokluğun dayanılmaz bir zamansızlık halinde işliyor içime. Dakikalara bir yılın ağırlığını yüklediğin yetmez mi?