Evet, mektubunu on kez okudum. Sen istediğin kadar inkâr et, dünyadan ve insanlardan çok şey bekliyorsun. Bu düzen biz istedik diye değişmez ki sevgili kızım, öyle olsa ne kolay olurdu devrimler!... Bir de, 'karakter sahibi olmak' 'ideal insan, 'mutlak içtenlik' gibi deyimler dilinden düşmüyor. İnan ki bu insanlar yok yeryüzünde. Sonra dünya biz istesek de istemesek de değişiyor, sen eşitlikçi bir topluma doğru değiştiğine inanıyorsun ama ben pek öyle göremiyorum? Evet doğru insanlar değişiyor, üç gün önce bıraktığın insanın yerinde başka bir insan buluyorsun, ama istediğimiz yöne doğru mu bu değişme?
"Herşey hâlâ bıçak sırtında. Yarının ne getireceğini kimse bilemez."
Kelebek Evi
Merhabalar... Kopenhag Serisinin ikinci kitabı olan
Kelebek Evi'nin incelemesi ile buradayım. Öncelikle yazarın su gibi kalemiyle bu kitap sayesinde tanıştım, ve çok çok beğendim. Kopenhag Serisinin başlangıç kitabı
İnsanın birini kendine aşık edebilmek için ne içtenlik göstermesine hatta ne de yalanı iyi kıvırabilmesine ihtiyaç var. Burada aşk derken karşılıklı bir işkenceden bahsediyorum...
Herkese merhaba,
Uyumsuz bir evren içerisinde var olan ve korunması gereken tek değerin insan olduğuna inanan Albert Camus, ikinci dünya savaşı sırasında yazdığı "Bir Alman dosta mektuplar"da, Nazi Almanyası'nın bu insan kavramına yaptığı saldırılara karşı durmakta, insanın değerini, önemini,kurduğu uygarlığı büyük bir içtenlik ve coşkunlukla savunmaktadır. Kitap 4 mektuptan oluşmaktadır. Etkileyiciydi...
Kitabın bendeki hikayesi; ikinci el bir sahaftan almıştım. İçerisinde not olduğunu o an fark etmemişim bu kitabı okuyan bir kişi not bırakmış "1-1-1973"....
Bazen bir hata/günah, pişmanlık içinde kıvranmamıza neden olabilir. Ki bu, kalbimizde hayat olduğunu, henüz masiyetlerle ölmediğini gösterir. El-Cabbâr olan Allah, okuduğumuz bir ayeti, dinlediğimiz bir sohbeti gönül ferahlığı kılabilir. Samimi bir kulluğun karşılığı El-Cabbâr olan Allah'ın tecellisidir. Yeter ki kul, içtenlik ve samimiyetle Yüce Allah'a yönelsin. Derdini ve sıkıntısını O'na açsın. Kırık kalbini, incinmiş duygularını El-Cabbâr olan Allah'a arz etsin.
Çok sayıda nevrotik insanın çocukluk öykülerini incelerken hepsinde de ortak bölenin, farklı bileşenler içinde aşağıdaki özellikleri gösteren bir çevre olduğunu buldum.
Değişmeyen temel düşman, gerçek bir canayakınlık ve sevecenlik yokluğudur. Bir çocuk sık sık yaralayıcı (travmatik) olarak değerlendirilen -aniden sütten kesme, arasıra dövme, cinsel deneyimler gibi- birçok şeye dayanabilir, ancak içten içe sevildiğini ve istendiğini hissettiği sürece. Bir çocuğun, sevginin gerçek olmadığını açıkça hissettiğini ve uydurma gösterilerle aptal yerine konamayacağını söylemeye gerek yok. Çocuğun yeterli sıcaklık ve sevecenlik alamamasının ana nedeni, annenin ve babanın kendi nevrozları yüzünden bunu verme yetisinden yoksun olmalarında yatmaktadır. Kendi deneyimlerime göre temel içtenlik yokluğu çoğu kez kamufle edilir ve aileler çocuk için en iyisini istediklerini öne sürerler. Eğitim kurumlan ve "ideal" bir annenin aşırı vesveseli ya da özverili tutumu, gelecekteki derin güvensizlik duygularının köşe taşını büyük ölçüde oluşturan bir ortama katkıda bulunan temel etkenlerdir.(…) Bunun yanısıra, tartıştığımız türden bir ortam yaratan "llevrotik anne-babalar genellikle yaşamlarından hoşnut değillerdir, doyurucu coşkusal ya da cinsel ilişkilerden yoksundurlar ve dolayısıyla çocukları kendi sevgilerinin nesnesi yapmaya eğilimlidirler.
Bizim gerçek ilişkilerimiz, aralıksız çürüyüp giden tüm yaşantılarımız, bir bütün oluşturan yaşam ve ölüm içinden uzanıp gider. Bizlere düşen, gerek yaşam, gerek ölüm, her ikisinde de kendimizi kendi evimizdeymişiz gibi hissetmektir. İnsanlar biliyorum, bunlardan birine olduğu gibi ötekisine de aynı sevgiyle yaklaşır, her ikisiyle de içtenlik ve güven dolu bir ilişkiyi sürdürür. Sanki yaşam ölüme göre bilmecelerden daha çok mu arınmış, bize daha mı aşinadır? Her ikisi de anlatılamaz ölçüde bizim dışımızda, her ikisi de bizden erişilemeyecek uzaklıkta değil midir? Bizi pisliklerden arınmış gerçek bir kimliğe kavuşturabilecek olan, bütün'e ulaşmaya duyacağımız istekliliktir ancak.