"Üç bin yılın hesabını göremeyen karanlıkta yolunu bulamaz; günü gününe yaşar ancak."
Goethe
Kitabın tanıtımındaki bu sözle incelemeye başlamak istedim. Goethe'ye bir yandan hak veriyorum; öte yandan da insan üç bin yılın hesabını görse dahi yolunu bulamayabilir hatta bembeyaz bir
“Enine boyuna yapısıyla herkesin önderiydi,
ama tatlı dilli bir konuşmacıydı: Hekademos’un
ağacına tünemiş, tatlı ezgiler yayan
ağustosböcekleri gibiydi tastamam.”
-Phliuslu Timon’ın, Platon hakkındaki cümleleri.
1. Platon Kimdir?
“…derler ki adalet kurdun hakkını da savunmayı gerektirir.” (sayfa 62)
M.Ö. 428 ya da 429’da doğduğu düşünülen
Kitabın giriş kısmında bilimin tanımı hakkında farklı yorumlara yer verilmiş; anlaşılıyor ki konu hakkında mutlak bir uzlaşı söz konusu değil. Ama bir tanım yapacak olursak, kitaptan en yalın ve kısa tanımı verebiliriz: “Bilim, dünyamızda olup biten olguları betimleme ve açıklama yoluyla anlama girişimidir.” Ama hayatımızı derinden etkileyen en
"Bazen yaşamayı çok istersin ama tutunacak bir neden bulamazsın. Bazen ise çoktan ölmüşsündür ama tabutunun üzerine bir gökyüzü çizer ve onu izleyerek hala hayatta olduğunla ilgili hayaller kurarsın."
Aklımı toparladım ve asıl duruma odaklandım, şu an da kalmaya çalıştım. Bunun için çaba sarf etmem gerekiyor çoğu zaman çünkü geçmiş bir
Önce duyularda var olmayan hiçbir şeyin bilinçte de var olamayacağını vurgulamıştır Aristoteles. Platon da diyebilirdi ki, önce idealar dünyasında var olmayan hiçbir şey doğada da var olamaz. Aristoteles Platon'un bu şekilde şeylerin sayısını iki katına çıkarmış olduğunu savunmuştur.
o beni platonik aşık yaptı, bende onu ütopik sevgilim. kim bilir
belki bir gün descartes'te buluşuruz.
oturur birer çay söyler bir birimize pragmatik yaklaşmayı bırakıp, aynı teoremin içinde, hümanist birleşiriz.
ben ona sanat felsefesinden bahseder, gözlerinin idealar dünyasında ne anlama geldiği anlatırım.
o da varoluşçu akımdan söz eder belki bana, karşısında tümevarima giden bir somut fark ederse, psiko-analizle teşhis edebilir pekâla sevgimi.
neden olmasın?
sonra ben ona bir soru sorarım, "beni seviyor musun? diye, cevap veremez, susar belki sıkılır nihilist yanlarımdan, egoistleştirmemden
onu çeker gider başka reel düzleme.
aklımda sayısız soru işereti bırarak,
içimdeki eflatun'u tanrısız.
my god,
felsefe böyle bir şey işte.
Önce duygularda var olmayan hiçbir şeyin bilinçte de var olamayacağını vurgulamıştır Aristotales. Platon da diyebilirdi ki, önce idealar dünyasında var olmayan hiçbir şey doğada da var olamaz
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun.
_İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir.
_Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur.
_İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz.
_Yanlış anlayanlar tarafından
{Hala somutluğa kavuşamamış, idealar dünyasında yaşayan Sevgili Dost'a...}
Sevgili Dost,
Portakal kokulu bir masadan yazıyorum sana. Mum ışığında.
Kelimelerim bu yazıyı mektup yapacak kadar kuvvetli değil, kavonozun içindeki mumlarım ısısını bana verecek kadar güçlü oysa ki.
Portakal'im yanarak kokusunu bana bağışlayacak kadar
İdealann bilgisine Ruh aracılığıyla ulaşıyoruz. Ruh, bedene girmeden önce idealar dünyasında yaşamış ve bütün idaları temaşa etmiştir (kontemplasyon); onları yeniden anımsayarak bilgilerimizi oluşturmaktadır. Bu bakımdan ruh bedende, kafesteki kuş gibidir; bir an evvel buradan kurtulup idealar dünyasına dön mek ister.
Platon ayrıca şunu da savunur: Ruh bizim vücudumuza gelip yerleşmeden önce de var olmuştur. Bir zamanlar idealar dünyasındaydı ruh. Ama bir insan bedeninde yeniden kendine geldiğinde mükemmel ideaları unutmuştur artık. Ve sonra bir şey olur, harika bir süreç başlar. İnsan doğadaki biçimleri algıladıkça ruhta yavaş yavaş zayıf bir hatırlayış gerçekleşir. İnsan bir at görür - ama mükemmel olmayan bir at. Bu ruhun bir zamanlar idealar dünyasında görmüş olduğu mükemmel atı belli belirsiz hatırlaması için yeterlidir. Böylece ruh asıl evini özlemeye başlar tabii. Platon bu özleme eros diyordu. Bu sözcüğün anlamı sevgidir. Yani ruh kendi asıl kökenine yönelik bir tür "aşk dolu özlem" hissetmeye başlar. Artık bedeni ve duyusal olan her şeyi yetersiz ve önemsiz saymaktadır. Sevginin kanatlarında idealar dünyasındaki "yuvasına" uçmak ister. Bedenin zindanından kaçıp kurtulmayı arzular.
~Önce duyularda var olmayan hiçbir şeyin bilinçte de var olamayacağını vurgulamıştır Aristoteles.Platon da diyebilirdi ki, önce idealar dünyasında var olmayan hiçbir şey doğada da var olamaz.
Alice Harikalar Diyarı eseri, Lewis Caroll'un, düşünür rolünü felsefi sorunsallara indirgeyen önemli bir eseridir. Kitapta inceleme konusu edilen metaforlar, alegoriler bir tür masal dünyasına ya da masal dünyasının ötesinde bir tür absurdizm dünyasına doğru bizi yolculuğa çıkarır.
Beyaz tavşanı izleyen Alice'nin ilk adımı,