Zaman zaman sakalı kırkık (kazınmış) bir Kalenderi şeyhi olduğunu belirtmekten sakınmayan Kaygusuz Abdal, bazan açık ve coşkun ifadelere Vahdet-i Vücûd telâkkisini dile getiriyor; bazan de semboller kullanıyor : “Zira bu vücûd bir dükkândır. Sana kiraya verilmişdir. İçinde oturub reneberlik idesin ve ol dükkân içinde gizlü hazîne vardur. İmdi dükkân elde iken kazub ol hazînevi bul” ' derken, hiç şüphesiz Allah’ı, onun insanda gizli olduğunu kastet mektedir. “Pes imdi tahkik bil kim Hak Teâlâ’nın evveli ve âhiri ve üstü altı ve sağı ve solu ve önü ve ardı yoktur. Ibtidâ ve intihâsı yokdur. Bir bahr-i bî-kenardur ki cümle âlemi kaplayubdur. Yâni cümle mevcûdatın vücûdunda Hak mevcud- dur” ifadesinde ise, bu inancı çok açık bir şekilde dile getirmektedir. Hak’a minnet cânum külli nûr oldı İçüm taşum nûr ile ma’mûr oldı Uyandı devletüm gaflet hâbından Bir ile varlığım külli bir oldı Hak’a minnet ki Hak cümlede mevcûd Kamû şeyde görinen uûr-i Ma’bûd mısrâları ise, aynı şekilde Vahdet-i Vücûd telâkkisini açık ve seçkin olarak belirtiyor. Biz Dilgüşâ’ da da bu tarz açık ifadelere rastlıyoruz. Meselâ Bakan her yâna Sultan’ı görür pes Dahî hiç gayn yok k’âm görür pes Dahî hiç gayn görünmez cihanda Hemân Hak’dur görinen her mekânda
Gaflet ile geçti günüm âh n'ideyin ömrüm seni Çün bozıla bu düzenün âh n'ideyin ömrüm seni Ecel irişe nâgehân cânın ala çü Kahramân Döndüre yasa düğünün âh n'ideyin ömrüm seni Gice gündüz çalışdığın hırs u emelle yığduğın Kala sensüz hânümânun âh n'ideyin ömrüm seni Anmaz mısın öleceğin kara yire gireceğin Azrail'e virüp cânın âh n'ideyim ömrüm seni Terk itmedün bir dem heves elindeyken almadun ders Çün kim hevâyadur yönün âh n'ideyin ömrüm seni Kıyamet kopar haşr içün dirilür ölen neşr içün Cânun oliser düşmanun âh n'ideyin ömrüm seni Zikir budur ey Gülşenî telkîn idelden Rûşenî Cân atmadun sevdün teni âh n'ideyin ömrüm seni.
Sayfa 131 - İbrahim Gülşeni Hz.Kitabı okudu
Reklam
Kitap Şuuru- (118.) 1000kitap.com sitesi Hediye Kitap Kampanyası'na Davet. 5 Kitap ikram ediyoruz. Kitap Şuuru sayfası olarak her hafta için şartlarımızı yerine getirme vaadinde bulunan takipçilerimize 5 kitap hediye ediyoruz. Bu hafta ilişikteki kitapların her birinden birer adet hediye edeceğiz. Sonuçlar 17 Kasım günü saat 21.00’de
Zamanımızda İskitlerin menşei ve kültürleri meselesi ile uğraşan E. Minns, H. Triedler ve Laufer gibi ben de bu kavmin hakim tabakasının Türk olduğu kanaatindeyim. Bunların hayat tarzı, kıyafet ve simaları, adet ve ahlakları hakkında Hippokrates tarafından verilen malumat Hunlar ve Göktürkler hakkında yazılanların aynıdır. Akideleri, defin merasimleri e adetleri Altaylılarınkinin aynıdır. Bunlar Türk "derme ev"lerinde yani keçeden mamul kubbeli çadırlarda (çoğunca bunların tekerleklilerinde) yaşamışlar. Bu nevi "derme ev"leri Türklerden alarak benimsemiş olan bazı Orta Asya İranilerinde (Afganistan'da Bedehşan Taciklerinde ve Nevruzi kavminde) bu evlerin aksamına ve şekillerine ait zengin ıstılahın İranca olmayıp kamilen Türkçe olması bu evlerin Türk milli malı olduğunu gösterdiği gibi Araplar da bunları kubbetül turkiyye yani "Türk çadırı " olarak bilmişlerdir. Eski İskitlere tabi olan Alan-As göçebeleri de, Ammianus Marcellinus'un (XXX, 2) dediğine göre, "ne çadır ne de alaçık bilirler, yalnız üstü ağaç kabukları ile örtülmüş arabalarda yaşarlar"dı. İskitler de Türk kavimleri gibi kımız içerler ve sütü kurutarak "kurut" yaparlardı; akideleri Şamani idi; yabancılara karşı müdafaası zahmetli ve iç nizaların" başlıca sebebi diye mal mülk toplamaktan kaçınırlardı. Düşmanlarına karşı mertçe savaşan, dahilen feragat sahibi, samimi, sade insanlar diye tanıdıkları İskitlerden Homeros ve diğer bazı eski Yunanlılar "kımız içer, emlaksız İskitler" diye idealize ederek bahsetmişlerdir (Strabon, VII, 3, § 9).
Sümerlerin, eski İskitlerin, Hunların ve birçok tarihi Türk kavimlerinin defin merasimi ile bir olduğu tespit edilen defin adetleri, Elam dilinde Türkçe ile müşterek kelimeler, bunlardaki at terbiyesi, Hurrilerin dillerinin Türkçe ile akrabalık derecesini arz eden hususiyetleri, bu Hurrilerde Türkistan'daki Huttal Türklerinin ve Ön Asya'da Selçuklular devrinin at terbiyesini andıran yılkıcılıkları, hep Ön Asya'da tarihten önceki Türk izlerini teşkil eder.
Çağdaş aileler tarafından kibarlık budalası gibi yetiştirilen, şükürsüz çocuklara acıyorum doğrusu. Zavallı çocukların kendilerini yaratan, giydiren, rızkına ke­fil olmuş, koruyan, bağışlayan, ona cenneti sunan Allah’tan ha­berleri yok ama kendilerine verilen bir sakıza teşekkür etmek zorundalar. - Bak, sana sakız almış, önce teşekkür et amcana. - Teşkür iderim... - Çocuk işte amcası, hep tembihliyoruz ama unutuyor işte. “Bizim çocuk Rabbini tanıyor mu, ona karşı kibar, takva sahibi bir kul olabilecek mi?” diye düşünebilecek çok az insan kaldı.
Reklam
1.000 öğeden 641 ile 650 arasındakiler gösteriliyor.