Bir ideoloji kendi başına ne iyi ne kötüdür. Hangi anda benimsendiğine bağlıdır her şey.
Sayfa 95 - Metis Yayınları, 6. Basım
Nasıl belli bir dönemde mümkün olan ütopyalar ve idealler (he­nüz gerçek olmayanla ilgili tasavvurlar olarak), (mutlak olarak bir yerlerde süzülen hayalce yaratılmış ya da ilhamca meydana getiril­miş olana değil) o dönemde gerçekleşmiş olana yöneliyorlarsa; hem ütopik doğruluk imajı, hem de hakikat fikri, belli bir dönemin algılanabilirliğinin somut biçimlerinin içinden doğarlar. Demek ki hakikat kavramı da, tüm zamanlar için şüphe götürmez bir şekilde belirlenmiş olmaktan ziyade, tarihsel değişime tabîdir. Yani belli bir dönemin hakikat kavramının nasıl olduğu rastlantısal değildir, onun inşasıyla ilgili bir anahtar mevcuttur; belli bir dönemin paradigmatik bilgi biçimi ve yapısı sayesinde, genel anlamdaki hakika­tin ne olabileceğine dair bir tablo yaratılmaktadır.
Sayfa 268 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okudu
Reklam
Nasıl bir zamanlar Kant; sağın doğa bi­limlerinin varlığına, “bunlar ne şekilde gerçekleşebilir?” sorusunu ekleyerek modem epistemolojinin kuruculuğunu yapmışsa, en azın­dan yönelimsel olarak daima tüm tarihsel-toplumsal özneyi ilgilen­diren (gerçek) nitelikselin algılanmasına yönelen idrakin varlığına da, “bu ne şekilde gerçekleşir” sorusu, dahası: “bu türden bir epis­temoloji bağlamında hakikat ne şekilde ve ne anlamda gerçekleşe­bilir?” problemi eklenmelidir.
Sayfa 267 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okudu
Kısacası, probleme yaklaşım, ilgili problematiğin düzeyi, soyut­lama düzeyi, ayrıca da ulaşılması istenen somutlaştırılma düzeyi: tüm bunlar aynı şekilde toplumsal açıdan varolıışsal bir bağlamlılık içindedirler.
Sayfa 257 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okudu
Gözlem­sel ışın, daha kavramın oluşumu sırasında, gözlemde bulunan iradeden kaynaklanmaktadır. Bu ışın belli bir tarihsel-toplumsal grubun kavranıl­ması gereken olgudan talep ettiği şeye yönlendirilmektedir. Ve böylece her kavram âdeta kendi içinde, olası deneyimsel malzemeden, salt arayış için­deki iradi merkezden hareketle algılanabilir ve birleştirilebilir olanı yoğun­laştırmaktır.
Sayfa 253 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okudu
Ütopik olanın büsbütün yok oluşu, insan oluşumunun şeklinin değişmesi anlamına gelirdi. Ütopyanın yok olması, bizzat insanın bir nesne haline dönüştüğü durağan bir nesnellik doğurur. Düşünülebilen en büyük paradoks meydana gelirdi: Uzun ve fedakârlıklarla dolu kahramanca bir gelişimden sonra -tarihin kör kader olmaktan çıkıp yaratılmış olduğu- bilincin en yüksek aşamasına ulaşmış olan insanoğlunun, ütopyanın farklı şekillerinin yok olmasıyla birlikte tarih yapma iradesinden ve böylece tarihten ders alma yeteneğinden mahrum kalması.
Sayfa 244 - De Ki Basım Yayım, 2008.Kitabı okudu
402 öğeden 331 ile 340 arasındakiler gösteriliyor.