“Avukat Mükerrem Erdoğan anlatıyor:
Merkez Cezaevi'de avukatların müvekkilleriyle görüştüğü bir oda vardır. Hüseyin İnan oradaymış.
Giderken önümüze çıkan bir albay, çok alaycı bir tavırla, "İmamı kabul etmediler, dini tören istemediler; bunlar Müslüman değilmiş," dedi.
Halit Bey, "Bu onların kendi bileceği şey," dedi.
Albay, bize dokundurmaya çalışarak, "Tabii tabii, bunu siz de bilirsiniz," dedi.”
Yukarıdaki olay 6 Mayıs 1972'nin ilk saatlerinde yaşandı, yani yarım asır önce.
20'li yaşlarının baharındaki 3 tane genci (ki tek suçları; tam bağımsız bir Türkiye olan) bir şafak vakti zevkle ip'e çekip, bu dünyadan sonsuzluğa uğurlayanlar, ne hikmetse öteki tarafa "dini bütün birer müslüman" olarak gidip, cehennemde yanmamaları için, imam bile getirmişler.
Ne kadar iğrenç ve mide bulandırıcı bir olay değil mi?
Tıpkı bugün mağaza sayıları on binleri geçen 3 şirketin cuma namazı vaktinde, marketlerini yarım saat kapatıp, erkek çalışanlarının "ahiretini" düşündükleri gibi.
Merak ediyorum acaba aynı patronlar, bir günden bir güne çalışanlarına şu soruyu sormuşlar mıdır;
"Aldığın maaş ile geçinebiliyor musun?" Hiç sanmıyorum.
Çünkü aynısını 2008 yılında ben de yaşamıştım. 12 saat çalıştırıp, fazla mesaimi vermeden asgari ücrete talim ettiren "Hacı" patronum;
"Cuma'ya gidiyor musun?" diye sormuştu.