II. Abdülhamit 1876'da tahta çıktığı zaman, Tanzimat (1839) ve Islahat ( 1856) fermanlarının bütün vaatlerine rağmen, memlekette ve Osmanlı halkları arasında, düzgün işleyen bir idare sistemi kurulamadığını bir daha tekrar edelim.
II. Sultan Hamit'in bir de «İttihad-ı İslam», yani «Müslümanların Birleşmesi» taraftarı olduğundan ve böyle bir siyaseti aktif bir şekilde takip ettiğinden bahsedilir. Bu, sadece bir masaldır. Ve elle tutulur tek teşebbüsü ve delili yoktur.
İlk anlaşmazlık, Meclis'in ilk çalışma günlerinde uç vermistir. Ittihat ve Terakki padişahın (Abdülhamit II) ilk olarak -Mebuslardan önce- yemin etmesini istemiştir. Kâmil Paşa bu yeminin 1876'da(1. Meşrutiyet Meclisi açılırken) yapıldığını ileri sürerek isteği geri çevirmistir. Halil Bey'in ısrarına kızmış ve Ittihatçilarca bağışlanamayacak görüşünü bildirmiştir.
“Canım siz ne oluyorsunuz, bu Meşrutiyeti Padişahımız Efendimiz lütfettiler." Bu yanıt sivil, asker Ittihatçi lider takımını fevkalâde öfkelendirmiş, özellikle Hafız Hakkı Bey'in (Paşa) sert karşılığında ifadesini bulmuştur.
Ciddi konuşmak gerekirse, bir düşüncenin yaygınlığı onun doğruluğunun kanıtı değildir, hatta doğru olma ihtimalini arhrmaz bile. Bunun tersini ileri sürenler, şunları varsaymak zorundadır: 1- Zaman geçtikçe, yaygınlığın kamtlama gücü zayıflar, kaybolur: Yoksa bir defa evrensel doğru sayılmış bütün eski hataları yeniden kabul etmek, mesela Ptolemaios sistemine dönmek veya bütün Protestan ülkelerde Katolikliği geri getirmek gerekecekti; 2- Uzamdaki uzaklaşmamn da aynı etkiyi yapması gerekir: Yoksa Şudizm, Hıristiyanlık ve İslam taraftarları düşüncelerinin evrenselliği konusunda sıkınhya düşerdi. (Bkz. Bentham, Tactique des assemblees legislatives, cilt II, s. 76.)
1672. Âişe radıyallâhu anhâ şöyle dedi:
Bazı insanlar Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e kâhinlerin yaptıkları hakkında fikrini sordular da Resûl-i Ekrem:
- "Aslı olan, (doğru) bir şey değildir" buyurdu.
- Ey Allah'ın Resûlü! Ama onların bize verdikleri geleceğe ait bazı haberler söyledikleri gibi çıkıyor, dediler.
Şartlar ve olaylar yani imparatorluğun çöküş faciası ise, onların bu ruh halini durmadan besler.
Hülasa bu genç nesil, Sultan II. Abdülhamit'e ve onun ilkel nizamına karşı elbette savaşa geçeceklerdi.
Cafer Çelebi geldiği vakit ona:
"İslam askerini itaatsizliğe ve ısyana tahrik edenin cezası nedir" diye fetva istedi; o da:
"Eğer sabit olursa cezası idamdır" deyince:
"Senin fesadın bence gerek lahikan ve gerek sabıkan sabittir ve kendi hakkındaki fetvayı kendin verdin" diyerek divan-ı hümayun önünde boyunlarını vurdurdu.