Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İkbal Ebrar Yavuz

Ruh hasta olmaz, nefis hastalanır. Ruh ulvidir, nefis aşağılık. İnsanı menfi noktalara çeker. Bu hasta egomuz, dünyayı bize zindan eder; yaşadığımız bütün olayları, negatif açıdan bize gösterebilir. Haksızlıklara uğradığını zanneder. İnsanı, hayatın saçma olduğu sonucuna götürebilir bu türlü hezeyanlar. Çünkü şeytanî bir etki altındadır nefs. Nefsimiz bizi daraltır ve menfi bir alan içine hapsederse, buna karşılık uyanık olup daima bir 'acaba' sorusunu sormak, bir de müspet telkinlerde bulunan unsurlarla yakınlık kurmak gerekir. Ama daima bir 'acaba' sorusunu kafamızda tutmak zorundayız. Fakat bütün işlerde aramak, araştırmak ve sorgulamak çok önemli. Acaba dünya benim gördüğüm gibi mi? Bu konu, sahiden benim düşündüğüm gibi mi? Acaba haklı olmayabilir miyim? Benim gibi düşünmeyen insanlar da var. Acaba onlar ne diyorlar? Acaba onlar nasıl kimseler ve hangi kaynaktan besleniyorlar? İşte böyle devamlı kurcalamak gerekiyor
Reklam
Modernite, insanın teknolojiyi geliştirmesi, sonrada teknolojiyi geliştirdiği için müthiş bir kibre kapılmasıdır. "Ben şunu yaptım, ben bunu yaptım, o halde ben -haşâ!- ilâhım" demesi...Modernitede bunun getirdiği bir sapkınlık var. Hümanist kültür, en büyük ve en yüksek birim olarak insanlık tecrübesinin merkezine insan insanı koyuyor, ilahi alanı reddediyor; Allah'ın, insandan daha üstün varlık olduğunu kabul etmiyor.
Sylviya Plath yazısından anlatıyorum; hayatın gerçekten bir armağan olduğunu, bana bir Derviş çok güzel tasvir etmişti. "Sen farkında mısın" demişti, "Nefsin sana devamlı haksızlığa uğradığını söylüyor! Oysa şöyle düşün: gözün gören bir et parçası, kulağın işiten bir et parçası, beynin düşünen bir et parçası, kalbin sana hayat pompalayan bir et parçası... Âlem, bunun gibi inanılmaz mucizelerle dolu." Halbuki biz modern insanlar, âlemin harikuladeliğine yabancılaşıyoruz ve çok yavan bir hayat yaşıyoruz.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“İnsanlar uykudadır, öldüklerinde uyanırlar" Dolayısıyla 'ölmeden önce ölünüz'... Buradaki 'ölmeden önce ölünüz' ibaresi, seküler kafalara söylendiği zaman, hemen bunu yanlış anlıyorlar. Dünyevî kafalar, ölüm kelimesini bir yok olma, bir uyuşma, bir kaybolma olarak algılıyorlar. Halbuki dini muhteva içerisinde ölüm, asıl hayattır. Hayy sıfatı... Hz. Allah'ın hayat sıfatı...yani Hayy sıfatıyla sıfatlanmak... Sathi bir hayatın ölmesi, onun yerine deruni bir hayatın başlangıcı... Kuru mantığın ölüp kalbî idrakin, yani bütün meleklerle eşyayı idrak etmenin canlanması... Bu, ebedi hayatın başlangıcı oluyor. Yani iki dünyada da Hayy olmak, diri olmak.
“Şunu bilmiş ol ki, bu ülkede maskaralık yaptığın sürece herkes sana alkış tutar. Ciddi bir şey yapmaya kalkarsan kimse ilgilenmez. Yüzüne bakmaz. Bunu baştan böyle bil."
Reklam
Düşünüyorum... Çocuklarına, âlemin neye dair olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini bildirmekten aciz bir dünyada esenliğin, mutluluğun, bilginin, anlamın bir katresinden söz edilebilir mi? Yüce, aşkın değerlerin varlığına, hakikate sırt çevirmiş hümanist kültür, modern insanın kulağına, kendisinin âlemin merkezi olduğunu fısıldamış, ona ilahlığını beyan etmiş; zuhur eden büyüklük hezeyanının ağırlığına dayanamayan insanoğlu, tüm dengesini yitirerek, bu kez iki adımda bir küçüklük hezeyanlarının, mikromaninin girdabına yakalanmaya yüz tutmuştur. Modern yalanının bedelidir bu.
İsmet Özel'in her sabah ve her akşam yeniden okuduğum dizeleri: "Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar..."
Başkalarının yaşamlarına ayak uyduramayacak kadar kendimle doluyum.
Kıyamet günü, Yaratıcı'ya anlamlı ve onurlu bir hikâye anlatabilmeliyim. Anlam ve onur. Bütün savaşım bu ikisini, cinnet anlarımda bile savunmak.
ABD
Geçen yıllarda, babamın Ramazan ayında yapmış olduğu bir iş seyahatinde akşam yemeği saat altı civarı planlanmış. Babam Amerikalı misafirlerine iş yemeğine katılacağını ancak oruçlu olduğu için yemek yiyemeyeceğini ifade etmiş. Bunun üzerine Amerikalı misafirler, israrla iftar saatini sormuş ve yemeğin o saate ertelenmesi konusunda ısrarcı olmuşlar. İftar saatinde masaya yemekler geldiğinde onlar da babamla birlikte iftarı beklemişler. Babam iftarını açmadan hiçbiri yemeğe başlamamış.
Reklam
Almanya
Takvime bakarak değil, akşam ezanı ile orucumu açmak büyük bir ayrıcalık.
144 syf.
·
Puan vermedi
Değişmeyen bir yönü var Ramazan'ın. O da diğer aylara kıyasla farklı bir atmosferinin olması. Sıcacık pideleri, teravih namazları, heyecanla beklenen iftar sofraları ve daha nicesi... Tüm bunlar Türkiye 'de doğup büyüyen bizler için oldukça alışıldık. Peki ya dünyanın başka bir köşesinde doğup büyümüş olsaydık acaba zihnimizde Ramazan' a dair ne gibi hatıralar oldurdu dersiniz? Dünyanın pek çok ülkesinden gelen onlarca mektup… Kendi Ramazanını anlatan onlarca insanın kaleme aldığı mektuplar ortak bir bilinci, ruhu, dili taşıyor. Her ne kadar farklı coğrafyalarda ve kültürlerde yaşasalar da Müslümanları birleştiren ümmet bağlarının Ramazan ayında nasıl kuvvetlendiğini gösteriyor bu mektuplar. Her biri tanımadığı, görmediği; nerede olduğunu, hangi dilde konuştuğunu bilmediği kardeşine sesleniyor. İftar için hazırladıkları sofralara kardeşlerini konuk ediyor, sahurda dualarını onlarla birlikte fısıldıyor, bayram sabahlarının heyecanını paylaşıyor. Ortaklıklar gülümsetirken çeşitlilik de merakı cezbediyor.
Bi’ Dünya Ramazan
Bi’ Dünya RamazanHakan Emin Öztürk · Duruş Yayınları · 084 okunma
Arjantin
Önümüze bir dünya haritası açıp elimizi üzerinde gezdirsek parmaklarımızın dokunabileceği hiçbir coğrafya yoktur ki İslâm'dan bihaber olsun. İlk emir geldiği günden bu yana İslâm insana, tabiata, cana verdiği değer ve taşıdığı ahlaki nitelikler sayesinde gönülleri fethetmiş, toprak toprak yayılmıştır.
“Unutmayın, ölçülebilir mesafeler ne kadar uzak olursa olsun gönül coğrafyamızın toprakları ve bu topraklarda yaşayan kardeşlerimiz bizlere bir dua mesafesinde."
3.657 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.