Bu siteye kaydettiğim ilk kitap
Öteki, Fyodor Dostoyevski'nin kardeşine yazdığı bir mektupta "İleride Öteki'den benim başyapıtım olarak bahsedecekler.." diyerek önemini belirttiği eseridir. İlk kez 1846 yılında basılmıştır ve bazı yayıncılar kitabın adını Öteki, bazıları ise Öteki Ben olarak çevirmiştir. On dokuzuncu yüzyıl Rusya'sında geçen eser, insanların
Hani bazı kitaplar vardır; yüreğinize, aklınıza kazınması için bitmesini istemediğiniz, bitmesin diye azar azar okuduğunuz türden olanlar. Işte hocamız, büyüğümüz İskender Pala'nın yazdığı bu eser; insanın yüreğine dokunan, özünü hatırlatan nadide bir eser. Her kitabın bir zamanı vardır. Bazı kitaplar yanı başınızda olsa da okunmak için zamanını bekler. Tıpkı bu kitabın benim için zamanını beklemesi gibi. Yıllardır kitap okurum. Ama böylesine sıcak, bir dost üslubuna sahip anlatıma çok az rastlanır doğrusu. İskender Pala'nın birçok eserini okuyanlar bilir eserleri dillere destandır. Şayet ben bu eserinde hani olur ya bazen iki sohbet edip ona bilmediği hikayeler anlatacak bir dost arar insan. Işte tam olarak o dostu buldum. Bu kitap size bilmediğiniz zamanlardan mektuplar okuyan, yüzünüzü güldüren, unuttuğunuz hikayeleri tekrar anlatan, içinize çocuksu bir sevinç koyup size bir tane daha anlatsana dedirten cinsten bir mutluluk veriyor insana. Ben ne zamandır okumayı hayal ettiğim, bu özümden, atalarımdan kalma deyimleri, hikayeleri anlatan bu güzel eseri okuduğum için şanslıyım. Benim gönlüm sizlerin de okumasından yana. Dilerseniz eğer sizler de okuyun. Benimkisi naçizane bir dost tavsiyesi. Sürçülisan ettiysem affola.
İskender Pala ile tam anlamıyla tanışıklığım, Divan Edebiyatına olan merakım ile başlamıştı. Beyitleri şerh etmek konusunda daha da ilerlemek istediğimden olsa gerek; İskender Pala'nın sözlüğü ile haşır neşir oldum. Üslubunu o kadar benimsedim ki, birkaç kitabını bıkmadan art arda okudum. En son okuduğum kitabı ise " İki Dirhem Bir Çekirdek ".
Kitabın içeriğinden bahsedeyim. Devamlı kullandığımız deyimlerin aslında nasıl oluştuğunu anlatıyor. Kiminin hikayeleri var, kiminin de rivayetleri. Okumaya doyamadığım bir kitap oldu. Gün içinde 10-15 dakikalık bir arayı ya da molayı verimli değerlendirmenin en güzel seçeneği. " Ay şunu halletmeden hemen bir iki dakikada bir deyim hikayesi daha öğreneyim. " diyorsunuz ve bu alışkanlık haline geliyor. Bildiğim deyimlerin anlamını öğrendiğim gibi daha önce hiç duymadığım deyimleri de öğrendim.
Yazar, açıklayıcı bir anlatım benimsemiş ve anlattıkları da herkesin anlayabileceği düzeyde.
Tekrar söylemek isterim ki bu kitabı roman okur gibi uygun zaman bulup odaklanarak okumanıza gerek yok. Her zaman her yerde okunabilir. Bu özelliği çok işime yaradı.
Güzel okumalar diliyorum.
Dostoyevski
Çok güzel bir kitap. Kesinlikle okuyun.
Dokuzuncu dereceden memur olan Bay Yakov Petroviç Golyadkin, kendi halinde, sakin bir hayata sahiptir. İnsanların sosyal konumlarından dolayı yargılanmalarını, hor görülmelerini kınamakta fakat yeri geldiğinde kendisinden düşük konumda bulunan insanlarla konuşmak bile istememekte, oda hizmetlisini hor
Bugüne kadar kullandığınız pek çok deyimin oluşum hikayelerini merak ettiniz mi hiç?Mesela kabak başında patlamak,kaşık kırmak,küpünü doldurmak gibi deyimler.Deyimlerin dilimize nasıl girdiğini,yer ettiğini öğrenmek istiyorsanız mutlaka okumanız gereken bir kitap.Aslına bakarsanız kitap tür olarak sözlük gibi tasarlanmış.Okurken yormayan,gülümseten hikayelerden oluşan güzel bir eser.Kitap değerlendirme notum 10 üzerinden “7”..
Geçen yıl, “Aşk nedir?” diye soran bir öğrencime yanıtı S. Freud’dan bir alıntıyla vermiştim . “Aşk yoktur , libido vardır.” Bu yanıtım çocuklar arasında viral yoldan öyle bir yayıldı ki öğrencilerimden bazıları aynı soruyu bu yıl yeniden sordu. Tabii ki verdiğim yanıtın nedenini de merak ediyorlardı. Bundan yıllar önce bu soruyu bana sorduklarında cevabı İskender Pala’nın İki Dirhem Bir Çekirdek kitabındaki gibi tanımlardım .” Aşk bir sarmaşıktır, sarıldığı bedeni kurutup yok eder.” vs .Aşk güzellemesi yapardım yani . Onu kendi bağlamından , biyolojik kökeninden kopartır insanlığın nihai amacı haline getirirdim . Ancak bilime daha çok inanışımdan mıdır yoksa sevgiyi , türün devamını sağlamak üzere kodlanmış basit dürtüsel bir davranış olan aşktan ayırt ettiğimden midir bilmiyorum artık öyle görmüyorum. Aşkı her iki şekilde de tanımlasanız aşk yine de aşktır. Ona yaptığınız tanıma aldırmaksızın var olma ilkeleriyle var olmaya devam edecektir.Schopenhauer de aşka bilimsel olarak yaklaşıp onu türün devamı için zorunlu bir içgüdü olarak tanımlıyor . Yani aşkı bir de felsefeciden dinleyelim diyerek romantik bir arayışa girerseniz yanılırsınız bu kitap için . Ama oldukça güzel anlattığını söyleyebilirim konuyu. Kitabı sevdim ,tavsiye ederim . Ayrıca herkese gerçek sevgiyi tattırıp , aşk da neymiş dedirtecek bir sevgili dilerim , bana dedirttiği gibi …
