"...
Uzak yollara düşüp dünyanın insanlarından gerçek bir dost'un varlığını sordum..
Dediler ki:
_İki değerli kıymetli şeydir bir araya gelmeyen, gerçek bir dost ile kartal yumurtası. [Kartallar yumurtalarını dağların sarp kayalıklarında bıraktıklarından görülmeyen ve bulunmayan ya da elde edilmeyeni simgeler]..."
Hazrêti Emir Ali İbn-i Ebu Talib/ Divân'dan
Meğerse ademoğlu hileden ibaretmiş. 'Dost' sıfatını hak eden iki fert bulmak hemen imkansız görünüyor, bu kelime manasız bir söz gibi kalıyordu. Bu kadar düşmanlık eden insanların nasıl olup da birbirini mahvetmeyerek asırlardan beri bir arada yaşayabilmiş olduklarına şaşırdım."
İki dost. İki arkadaş. İyilikte ve zorda. Demirde ve ipekte. Ateşte ve suda . Toprakta ve havada. Dört unsuruyla sınanmış tüm çarkıfeleklerin.. Doğru sözlü, sözlerine ve birbirlerine sadık iki yakın kişi..
'' Gerçekte bir insan "hayır" derse ve gerçekten hayır demek istediği zaman, ağzından yalnız iki heceli bir kelime çıkmış olmaz. Bütün sinir sistemi bu şeyi kabul etmemek için adeta seferber olur. ''
Geyve’de Heyet-i Nâsiha üyeleriyle buluştuk. Heyette iki meşhur kimse vardı: Yusuf Kemal Bey’le Dr. Rıza Nur Bey. Heyet, Anadolu’yu yatıştırmak için İstanbul Hükûmeti tarafından gönderilmişti. Halkı yatıştırmaya ve durumu kabule zorlamak o günlerde, tabiî, hoş görünmüyordu. Devlet hizmetinde bulunmuş olan bu tanınmış adamların İtilâf Kuvvetleri’nin istekleriyle hareket etmek durumuna düşmüş bir Hükûmet hesabına böyle bir vazifeyi kabul etmiş olmaları ne hazin bir şeydi! Anadolu’nun devlet adamlarına muhtaç olduğu böyle nazik bir zamanda, yapılacak en iyi hareket bu kimselere karşı dost davranmak ve onları kurtuluş hareketine katılmaya ikna etmekti. Hüsrev Bey ile Dr. Adnan onlara kurtuluş hareketini benimsetmeye çalıştılar ve zannedersem, Hüsrev Bey bu mesele için Mustafa Kemal Paşa ile muhabereye girişti. Mustafa Kemal Paşa, şahsen ne fikirdeydi, bilmiyorum ama, her türlü uzlaşmayı kabule yanaşmadı. Böylece, en akıllı milliyetçiler onları kazanmaya çalıştılarsa da, onlar millete katılamadılar.
Bu arada cidden zor günde yıllarinizi verdiğiniz arkadaşlarınız bile yanınızda olmuyor yanınızda olan tek kişi bi iki aydır konuştuğunuz o çocuk ve aileniz oluyor ölsek iyi misin diye sormayan arkadaşlar edinmişiz meğer hepsi ortam amaçlı "dost" larmiş yinede sağlık olsun;))
Ben böyle olsun istememiştim
Ya sana çok yakın
Ya senden çok uzak olmalıydım
Aramızda aşılmaz engeller olsun istiyordum
Büyük dağları, derin denizler olsun istiyordum
Sana gelmeye gücüm yetmemeliydi
Çaresizliğimin bütün hıncını mesafelere yüklemeliydim
Dağda yanan bir çoban ateşi gibi
Gökte bir yıldız gibi
Seni görmeli
Seni yaşamalı
Ve
“1937’de doğdu
Hiç uçurtması olmadı.” (s. 11)
Ölmeden bir sanatçı ile tanışmak isteseniz kim olurdu?
Kitabı okumadan önce de Cüneyt Arkın derdim sanırım bu soruya. Ama okuduktan sonra öyle bir bağ kuruldu ki içimde artık istesem de başka cevap veremem sanırım. Sahi, nasıl bilirsiniz kendisini?
Battal Gazi, Kara Murat, Dünyayı Kurtaran Adam, Türk
UZAYLI KOCAKARI
(Ursula K. Le Guin - 1976)
Menapoz, akla gelebilecek en cazibesiz konu herhalde; bu da ilginç, çünkü menopoz hâlâ bir tür tabu kırıntısına sahip olan pek az konudan biri. Menopozdan ciddi bir biçimde söz etmek, genellikle huzursuz bir sessizlikle karşılanır; alaycı bir atıf ise rahatlamış kıkırdamalarla. Sessizlik ve kıkırdama;
"Efsanenin çok eski, İslâmiyet'in peygamberinin ilkel bir zihin yapısına sahip olması nedeniyle, kıssada
meydana gelen olaylarla ilgili süreç bilinç alanının dışında işlemiştir; bir dost /ya da iki dostun yaptıkları işlerle ilgili bir gizlem öyküsü halinde sunulmuştur. Bu yüzden birçok şey sadece ima edilmiş, mantıklı bir kurguya yer verilmemiştir. Fakat dönüşümün karanlık, anlaşılması güç arketipi öyle mükemmel bİr şekilde ifade edilmiştir ki, Arap'ın tutkulu dinsel Eros'u bütünüyle tatmin edilebilmiştir. Hızır'ın İslâm mistisizminde önemli bir rol oynamasının sebebi işte budur."
Evet, şimdi iyice anlıyorum, iki durum olasılığı var, insan ya bunu ya da şunu yapabilir, benim samimi fikrim ve dost tavsiyem şudur; yap ya da yapma, ikisine de pişman olursun.
Meğerse âdemoğlu hileden ibaretmiş. "Dost" sıfatını hak eden iki fert bulmak hemen imkânsız görünüyor, bu kelime manasız bir söz gibi kalıyordu. Bu kadar düşmanlık eden insanların nasıl olup da birbirini mahvetmeyerek asırlardan beri bir arada yaşayabilmiş olduklarına hayret ettim.
Her şey olmuştuk seninle birbirimize, iki yabancı müstesna.
İlk tanıştığımızda bile aşinaydı ruhlarımız. Dost, yâren, dert, deva, hüzün ve yara. Şimdi hepsi, hepsi gitti birtanem.
Kıtalar yerinden oynasa, yine de hiç kavuşmayacak iki nehir gibiyiz artık.
Kaybedilenler mi daha çok acıtıyor yoksa asla olmadığımız o şeyi olmak mı bilmiyorum.
Daima ve ölüm kadar soğuk iki yabancı.