》"Herkes Hacer olmuş yürüyordu. Hacer'e benzemeye çalışıyordu. Hacer gibi yürümeden ne umre yapılabiliyordu, ne de hacı olunuyordu. Şaşırdım... O nasıl bir kadındı ki, ona şeklen benzemeden kullukta yol alınmıyordu. İslamın beş esasından birinin içine nasıl da oturmuştu."
》Hz. İbrahim'in eşi, Hz. İsmail'in annesi
Neslin sıhhatle devamı, aile müessesine bağlıdır ve evlatlar hiç şüphesiz, ailenin sürur kaynağıdır. Evlatlar, daha dünyaya gelişinde, her misafirden tatlı karşılanır. Hem nasıl karşılanmasın; sevmenin ateşe perde, ikram etmenin sırat köprüsünü geçmeye vesile, birlikte yemenin, kurtuluş beraatı bahşettiği evlat, anne babası için dünya nimetlerinin
Yanan Alnım , Müşfik avuçlarına ne kadar da muhtaç bilemezsin...
Beni ne kadar ateşe versen de, hiçbir hatıramız küllenemez, bunu bilesin. Zümrüdü Anka gibi kendi külümden doğar
Ve katar katar turnalar gibi yine kanat vurarak yine revan olurum yollarına...
Gözlerimde bir mahmurluk, sensiz uykularımdan arda kalan
Sinemde yumru yumru
İlmin Şehri(Sav)ilahi bilgilenmeye dair ilk ikrarına bilmiyorum ile başlamışken, iki kelam dinleyip "biliyorum!"iddiasına bürünmenin şeytaniliğinden Rabbime sığınıyorum.
"Odysseia'nın sekizinci kitabında tanrıların, gelecek kuşakların söyleyecek bir şeyleri olsun diye şarkılarını mutsuzluk örüntüleriyle süslediklerini okuyoruz; otuz yüzyıl sonra Mallarmé, "Dünya bir kitaba konu olmak için var" derken sanki kötülüğün varlığını estetik açıdan doğrulayan aynı anlayışı yineliyor. Ancak iki teleoloji bütünüyle çakışmıyor. Yunanlınınki sözlü kelam dönemine rastlıyor, Fransızınki ise yazılı kelam dönemine. Birinde şarkılardan söz edilir, ötekinde kitaplardan. Bizim için bir kitap, herhangi bir kitap, kutsal bir nesnedir; insanlara fazla kulak vermeyen Cervantes, "sokaktaki yırtık kâğıt parçaları"nı bile okurdu. Bernard Shaw'un oyunlarından birinde alevler İskenderiye Kütüphanesi'ni tehdit eder; bir karakter, "insanlığın belleği yanıp kül olacak!" diye haykırır; Sezar ona şöyle der, "Bırak yansın, o bir utanç anıtı."
Bana kalırsa tarihteki Sezar yazarın ona atfettiği bu düşünceyi ya onaylayacak ya da reddedecek, ama bizim gibi kutsala saygısızlık olarak değerlendirmeyecektir. Nedeni açık: Eski çağların insanı için yazılı kelâm, sözlü kelâmdan sonra gelen bir şeydi."
OSMAN GAZİ
Dünyanın en büyük devletlerinden birinin kurucusu
Osman Gazi; imanını, azmini harc ederek inşa ettiği, 623 yıl payidar olan, büyük ve şerefli İslam devletini kurucusu büyüğümüz... O'nun, Rıza-i İlâhî uğruna gösterdiği ihlaslı gayretleridir ki, şanlı devleti altı asır üç kıtada payidar kılmıştır. Yine yaptığı Kur'an hizmeti
"Rabıta olarak adlandırdığımız ve ilk önce Allah'ı sonra Peygamberi ve sonra da şeyhinin iki kaşının arasında düşünerek şeyhe olan gönül, kalp bağlatışı güçlenir. Zikirler devam ettikçe kişi 'Mürit' yani 'rıza gösteren, şeyhten razı olan ve seven' manasına gelen safhaya gelir. Zikir esnasında müritler cezbelenir. 'Cezbe', 'cazip' anlamına gelir, şeyhe olan aşkı müridi cezp eder. Zikir sırasında cezp olan müridin badelenmesi gerekir, aksi takdirde hasta olur. Mürit badeleme olayını rüyasında görür ve şeyhe karşı aşkı artar. Mürit badelemenin ne olduğunu sorduğu zaman da kendilerine badelemeyi anlatırım. Cezbelenen mürit sır odama geliyor, odanın kapısını kilitliyor ve 'Hazırım' derse benim elimi yalamaya ve emmeye başlıyor. Daha sonra pantolonumun fermuarını kendi eli ile açar ve cinsel organımı ağzına alır. Emerek cinsel organımı sertleştirir ve cinsel organımdan çıkan meniyi yutar. Bu olaya 'badeleme' denilmektedir. İnancımıza göre Pir'in cinsel organına kelam-i alâ, gelen sıvıya da bade denir. Badeyi içene 'Mübarek olsun' derim ve mürit odadan çıkar. Mürit artık 'Murat' safhasındadır. Bu mertebede mürit şeyhini sever, şeyhi de müridini sever. Kişi ister bu konumda kalır isterse de zikirleri artırarak ileri mertebeye gitmek isteyebilir."
Dostoyevski'nin karakter tahlilini, psikolojiyi, felsefeyi, tarihi, milliyetçiliği, dini, eğitimi, sosyolojik bakış açıyı harmanlayarak eserini sunuşu bende çok derin etkiler uyandırdı. Sürekli sorguladığımız tanrı kavramı üzerinde iki zıt kutbu çatıştırması ve bunun altında başarıyla kalkması Dostoyevski'nin kaleminden gelirdi zaten. Çoğu zaman Tolstoy mu, Puşkin mi, Gogol mu, Dostoyevski mi? tartışmaları yapılır. Dostoyevski diyorum sadece. Çünkü diğer yazarların külliyatını iyi bilen bir yazar var karşımızda ve onlardan farklı olarak her romanında farklı bir zevk vermeyi kesinlikle başarıyor. En çok etkilendiğim kısımlar Zosima hayatını kaybettikten sonra mucize bekleyen halkın hüsrana uğraması, şu soğan meselesi ve avukatın yapmış olduğu ebeveynlere seslenişi oldu... Yazacak çok şey var anlatacak kelam biriktirdim. Etkileyici bir inceleme yapabilirdim fakat buna yetecek gücümün olmadığını biliyorum. Bu arada kitap tamamlanmış olabilir ama bana yarım bırakılmış hissiyatı verdiği için burukluk hissediyorum. Yazarımız keşke daha fazla uzatamayalım cümlelerini kuracağına yirmi yıl sonrası için de bir şeyler karalasaymış... Bunun dışında Karamazov Kardeşler en sevdiğim Dostoyevski romanı oldu. Okumanızı tavsiye ederim, iyi okumalar diliyorum.
Karamazov KardeşlerFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202334,4bin okunma