Lacan’a göre, bebeklerde “aynalama” adında bir evre vardır. Bir bebek
yaklaşık olarak bir yaşına kadar kendisini dış dünyadan ayırt edemez. Yani,
dış dünyadaki her şeyi kendisinin bir uzantısı sanır. Ne zaman ki bu bebek
bir aynanın karşısına geçsin, o zaman kendisini dış dünyadan ayırt etmeyi,
yani bir benliği olduğunu öğrenir. Burada Lacan’ın
Ölüm , tıpkı doğruluğu kanıtlanabilen bir matematik formülü gibi kendine has , tuhaf bir güzelliğe sahiptir; iki nokta arasındaki en kısa mesafe basit bir çizgi olsa bile cetvelimiz yeterli uzunlukta değilse işler zora biner.
‘’İnsan kitap okumazsa gün gelir, virgülü kaybeder, cümlelerden korkmaya başlar. Basit ifadeler kullana kullana düşünceleri de kısırlaşır. Günler geçtikçe, ünlem işaretini de kaybeder. O zaman düşünce duygu ve davranışları tepkisiz hale gelir, çünkü heyecanını kaybetmiştir. Bir süre sonra soru işaretini de unutur, artık soru da soramaz. Çevresine düşman gözüyle bakar, hiçbir şey onu ilgilendirmez. Aradan bir süre geçince fark eder ki, zihninde iki nokta üst üste işareti de kaybolmuştur. Bu kayıptan ötürü kişilik bozuklukları başlar ve psikolojik davranış sebeplerini kendisi de açıklayamaz olur. Yalnız başkalarının dedikodusunu yapar, iftira ve yalan peşinde koşar. İşin garibi de kimseyi beğenmez olur; aile saadeti yıkılmış; şefkat ve özveri gibi ideal duygularını çoktan kaybetmiş olduğundan, kendi kendisiyle sadece tırnak işaretiyle konuşmaya başlamıştır. Çünkü kendine özgü tek bir düşüncesi kalmamıştır. Elinde avucunda sadece nokta kalmıştır. Onu da konuşurken yalnızca nefes almak için kullanmaktadır.’’