*İlyada : Homeros’un İlias, ya da İlyada adlı büyük destanı adını taşıdığı halde, Troya savaşı efsanesinin ancak kısa bir bölümünü yansıtır... Bölüm I. (A) Sesleniş - Akhilleus’un Öfkesi. Ozan Musa’lara seslenip konusunu belirtir: Akhilleus’un öfkesi, bu yüzden Akha’lar arasında beliren veba salgını. Bölüm II. (B) Agamemnon’un Düşü. Toplantı.
Sayfa 154 - Remzi Kitabevi - İlyadaKitabı okudu
Marx'in Poverty of Philosophy adlı kitabının H. bölümündeki Second Observation -ikinci gözlem- bu satırlara (ve Bölüm 16'nın 3. notuna gönderen metne) epeyce ışık tutmaktadır. Karş. H.o.M., 354 vd. (= GA, seri I, cilt VI, s. 179-80) -çünkü burada Marx, toplumu pek açık olarak üç tabakaya ayırmaktadır, bu terimi kullanmak caiz ise. Bu
Sayfa 597 - LiberteKitabı okudu
Reklam
Titus Andronicus'un zayıf yanları pek çok; bazı sahneler imge bakımından oldukça yoksul, bazı sahneler ise son derece zengin: ikinci perdede taptaze, sevinç dolu doğa ile cürüm ve fesat yuvasının karşıtlığı (bu sahne katıksız Shakespeare'dir); üçüncü perdede çaresizlik ve uğursuzluk. Dördüncü perdenin ikinci sahnesi: Küçük Mağribi prensle ilgili bu bölüm, acımasız mizahına rağmen ironiden yoksun. Bunun dışında, birinci ve beşinci perdeler renksiz ve üslup bakımından başarısız. Aaron, lago'nun ve öbür kötü kişilerin öncüsü olmakla birlikte, Marlowe'un Barabas'ını hatırlatıyor. Oyun, üslubunun başarılı olduğu yerlerde VI. Henry'nin en iyi bölümleriyle eşit bir düzeye çıkıyor, evrenselliği bakımından onu bile aşıyor.
Sayfa 319 - 320 Can ModernKitabı okudu
Mütercimin Önsözü
Doktora tez konum "İbn Arabi'de Mistik Sembolizm" idi. Bu çalışmamda İbn Arabi'nin düşüncelerini ifade ederken en sık kullandığı ışık, harf ve ayna sembolizmini incelemeye gayret etmiştim. Bu çalışmam da İnsan Yayınları tarafından 2007 yılında İbn Arabi'de Sembolizm adıyla kitap olarak yayınlanmıştı. Bu eser Dâvûd Vefâî
Sayfa 8 - KETEBE YAYINLARI - 1.BASKI - OCAK 2023
İkinci Bölüm - VI -
Dostunda değişmez bir huzur, akışı bozulmayan bir ruh bulmak. Aşkın temeli budur ve bundan uzaklaştık mı ıstırap başlar
Sayfa 300 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Seni sen yapan donanımın değil yazılımın ;)
Bir insana kişisel kimliğini veren nedir? Bedenini oluşturan atomlar mı? Bu atomları oluşturan elektronların, protonların ve öteki temel parçacıkların özel seçimi mi? Bu soruların olumsuz yanıtı ile ilgili en az iki neden vardır. Birincisi, herhangi bir canlı bedeni oluşturan malzemenin sürekli bir değişim yaşamasındadır. Doğumdan sonra hiçbir yeni beyin hücresinin üretilmediği gerçeğine karşın bu değişim, özellikle beyin hücreleri için geçerlidir. Her canlı hücredeki (beynin, her bir hücresi dahil) çok sayıda atom -ve, gerçekten, bedenlerimizdeki tüm madde- doğumdan başlayarak birçok kez yenilenmiştir. İkinci neden, kuantum fiziğinden kaynaklanmaktadır -ve doğrusunu söylemek gerekirse, birinci nedenle tuhaf bir çelişki içindedir! Kuantum mekaniğine göre (bkz. VI. Bölüm,) herhangi iki elektronun tamamen özdeş olması zorunludur ve aynı ilke, herhangi iki proton ve herhangi iki temel parçacık için de geçerlidir. İnsan beynindeki bir elektronun yerine bir tuğladaki elektron konulsa, sistem bir bütün olarak, değişiklikten önceki sistemden, ayırt edilemez!" Aynı durum protonlar, atomlar, moleküller vs. için geçerlidir. Bir insanın bedenini oluşturan bütün malzeme, evinin tuğlalarından alınacak uygun parçacıklarla takas edilse, hiçbir şey değişmez. Bu insanın kendi evinden ayırt edilmesini sağlayan, bireysel parçacıklar değil, parçacıkların tümünün dizilişinden ortaya çıkan biçimdir.
Bir insanın bireyselliğinin, bedensel materyalini oluşturan nesnelere atfetmeye çalışabileceği bireysellikle hiç ilgisi yoktur. Bunun yerine, bir bakıma, bu nesnelerin, diyelim uzayda veya uzay-zamanda şekillenilim ile ilgisi vardır.
Reklam
8. İnsanın Anlama Yetisi üzerine yaptığım bu araştırmanın doğuşuna ilişkin söylenecek çok şey olduğunu düşünmüştüm. Fakat öncelikle, okuyucumdan, deneme boyunca göreceği üzere, "ide" sözcüğünü oldukça sık kullandığım için özür dilemeliyim. Bana göre, bu terim, bir insan düşünürken anlama yetisinin nesnesi haline gelen şeyleri simgeliyor;
Sayfa 38 - öteki epub
Reklam
İkinci Bölüm - VI -
Karşısındakini olduğundan iyi görür, daha ilk bakıştan büyük bir heyecanla meziyetlerini büyütürdü. Bu çeşit insanların hayal kırıklığına, hele sebebin kendileri olduğunu bilerek uğramaları pek acı olur. Ne diye kendilerine verilebilecekten fazlasını umarlar sanki?
Sayfa 188 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, epubKitabı okudu
İkinci Bölüm, VI
Çocuk yapmak kutsal bir ödevdir. Ana babayı birbirlerine daha çok yaklaştırır. Bazı kimseler çocuğu yük sayar, kim demiş bunu? Çocuk dünyanın en büyük saadetidir!
Sayfa 105 - Türkiye İş Bankası
İkinci Bölüm, VI
"Hele aşk olduktan sonra saadetsiz yaşanabilir. Hayat, kederiyle, acısıyla da güzeldir."
Sayfa 100 - Türkiye İş Bankası
Ama genelde, bir kural olarak, kendi açlıkları ve eksiklikleriyle boğuşmuş olanların bunlardan çok az korktukları ve bu yüzden, israfa, bunları kulaktan dolma bilgilerle tanıyanlardan daha çok eğilimli oldukları görülecektir. Herhangi bir şans sonucunda ya da hangi türden olursa olsun özel yeteneklerle, son derece hızlı bir biçimde yoksulluktan refaha ulaşmış olanların tümü birinci gruba girerler. Buna karşılık, ikinci gruptakiler refah içinde doğmuş ve refah içinde kalmış olanlardır. Bunlar istisnasız bir biçimde, daha çok geleceği düşünürler ve bu yüzden, ötekilerden daha ekonomik davranırlar. Buradan, yoksulluğun hiç de öyle uzaktan görüldüğü gibi kötü bir şey olmadığı sonucu çıkarılabilir. Oysa bunun gerçek nedeni, aileden gelen zenginlik içinde doğan birisine, bu zenginliğin vazgeçilmez bir şey, olası biricik yaşamın unsuru, solunan hava gibi önemli bir şey olarak görünmesi olsa gerektir; bu yüzden o, zenginliğe de yaşamına gösterdiği özeni gösterir, bunun sonucunda genellikle düzeni sever, dikkatli ve tutumlu davranır. Buna karşılık, yoksul bir ailede doğan birine, bu yoksulluk doğal durum olarak, daha sonra bir biçimde ulaştığı zenginlik ise geçici, sadece tadını çıkarmaya ve saçıp savurmaya yarayan bir şey olarak görünür; zenginlik yok olduğunda, yine eskisi gibi, onsuz da yaşanır ve bir dertten daha kurtulmuş olunur. Burada Shakespeare'in dediği gibi: Dilenci, atını çatlatıncaya dek koşturduğuna göre, Deyim doğrulanmış olmalı. VI. Henry, bölüm 3, sahne 1
38 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.