Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Özetler
📍ÖZETLER- ✍🏻HAZIRLAYAN: TANER ERKAN Genç Kalemler: 1911-1912 yılları arasında on beş günde bir yayınlanmıştır. Ziya Gökalp’in birçok yazısı bu dergide çıkmıştır. Türk Yurdu: İlk sayısı Kasım 1911’de çıkan dergi, 13. sayıdan itibaren Türk Ocakları’nın resmi yayın organı olmuştur. Dönem dönem yayınını çeşitli nedenlerden dolayı durduran ve
Küçük insan daha beşiğinde, dünyanın en iyisi olmak için programlanacak bir yaratık haline geldi. O tüm engellenmelerden, ıstıraplardan, onda travma yaratacak her şeyden uzak tutulmaya çalışılıyor. Narsisizmi besleniyor ki, okul, üniversite ve mesleki yarışmalarını başarıyla tamamlasın. Ondan karşılığında görevler beklemeden haklar tanınıyor. Kısaca, öğrenim gencin düşlemsel tümgüclülüğünden ve onun için mutlaka da yanılmaz olan erişkin dünyası üzerinde uyguladığı zorbalıktan vazgeçmesine yardım etmiyor. Bu küçük insanın nesneleri ikinci türden değil artık. Oyuncaklar söz konusu olduğunda, onlar sahip olunur olunmaz atılıyorlar, başta entelektüel gelişimi hedeflemiş olsalar bile, duyusal ve arkaik nitelikleriyle yaşıyorlar. Özellikleri narsisizmi (özellikle anne babanınkini) desteklemeleri ama dayanılmaz olmamaları. Onlardan vazgeçmek için hiçbir neden yok. Ayırıcı olacak üçüncü yok. Aşkın kültürel nesne yok. Kendini tarihlendirmeye ve varoluşuna bir anlam bulmaya yarayacak bir kuram yok. Modern dünyamızda bu aşkın nesneler (bunları bazen ontolojik olarak adlandırmıştım) oldukça kırılgan ve kriz içindeler. Her şey sanki Oedipus, bir mit olarak değil, bir yapı olarak anne memesiyle olan ilişkiyi düzenleyemiyormuş gibi oluşuyor. Her şey sanki birincil ensestin tehlike çanları başkasılığı (alterite) ve toplumsal ilişki dokusunun tasarımlanması olanağını engelliyormuş gibi gelişiyor.
Sayfa 30
Reklam
Halil Bey’den bahsedelim biraz; o tam olarak bu memleketin mamulatı bir aydındır, üniversite reformunun ürünüdür. Ama yaşadığı dönemin de çilesini çekmiştir. Dışarı gidebilmek için İkinci Cihan Harbi’nin bitmesini beklemek zorunda kalmıştır. Düşün ki yurt dışma çıkabildiğinde yaşı 30’u geçiyordu. Ama Türkiye’deki gençliğini de boş geçirmemişti. Avusturyalı tarihçi Paul Wittek, onunla yaptığımız bir sohbette, Halil Beyin Almancasını bana övmüştü. Hakikaten kusursuz bir Almancası vardı. İşte İnalcık; o fevkalade Almancayı, İngilizceyi, Fransızcayı, Farsçayı hep Ankara’da öğrendi. Kaynak okumak için 50 yaşından sonra Italyancasını güçlendirdi. Ukraynalı Türkolog Omeljan Pritsak da öyleydi. Rusya tarihi üzerine kaynakları çalışmak için ileri yaşlarında İsveççe öğrenmişti, Nors dili öğrenmişti. Bunlar başka bir insan tipiydi.
249 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
Anlatıcı, üniversite eğitimi için Zanzibar’dan İngiltere’ye giden bir ‘göçmen’. Kısa geçişlerle hayatını anlatıyor. Eşi, kızı ve ailesi ilgili anılarında kendi kimliğiyle ilgili çok net olamıyor. Kendisi de nereye ait olduğunu bilmiyor zaten. İlk bölümde İngiltere’deki uyumsuzluğundan bahsederken, ikinci bölümde yirmi yıllık bir aradan sonra yanına döndüğü annesi, üvey babası ve ülkesinden uzaklaşmasını anlatıyor. İngiltere’de dışarıdan gelen biriyken, ülkesinde de yozlaşmış biri olarak görülmesini sessiz bir şekilde kabulleniyor. Söylemek istediklerini aklından geçirmesi, ancak karşısındakine bir türlü söylememesi, kendini bir türlü yerleştiremediği ilişki zemininden uzaklaştırıyor. Sessizliği, yalnızlığına yuva oluyor. Kendi kültüründen uzaklaşıp yeni bir kültüre alışamayan bir adamın dramatik, bazen sinir bozucu, bazen de üzerinde düşünülesi hayatı bu. Farklı nesillerin yaşam öyküsüne paralel olarak, siyasi çatışmaları, sömürgeciliği, ülkenin zamanla geçirdiği değişimleri toplumun yapısından çok şey katarak, tempoyu hiç düşürmeden akıcı bir şekilde anlatmış Gurnah. Yaşamının bir döneminde de olsa doğup büyüdüğü topraklardan farklı bir yerde var olmaya çalışanların kendinden bir şeyler bulacağı bir kitap. Yuvasının neresi olduğunu bilemeyenlerin kitabı.
Sessizliğe Hayranlık
Sessizliğe HayranlıkAbdulrazak Gurnah · İletişim Yayınları · 2018656 okunma
İkinci Dünya Savaşı Sonrası Almanya Bir Türk talebe Gözünden (1954)
İkinci Dünya Savaşı'ndan mağlup ve yıkılarak çıkmış adeta yeniden doğmakta olan Almanya'sı hakkında dikkate değer gözlemlerini yazıyordu. Henüz hiçbir Türk işçisinin bulunmadığı Almanya'da demokrasi, seçimler, partiler, bir milletin yeniden dirilme iradesi, üniversite hayatı ve kendi projeleri üzerine. O sırada 21 yaşında olan Şinasi'nin (Tekin) bu mektubundan bazı satırlarını buraya almak isterim: "Amerikalıları taklit hastalığına aşağı tabaka tutulmuş, aklı başında ciddi kişiler bu hastalığa karşı çok kuvvetli Yani aydın kişiler... Üstün ırk iddiaları! Ne diyeyim? Bir insan fevkalade bir şey yaparsa elbet insani zaaflara kapılır, kendisini över. Azizim bu millet yoktan mucize yaratıyor. Övünmek onun hakkıdır. Bir şartla: Başkalarını küçümsememek, onlara hakaret etmemek! Hitler Almanyasında olduğu gibi" "Harbin bitiminden 9 yıl geçmesine rağmen harabelere dönmüş şehirler var. Berlin! Gözün görebildiği kadar yıkıntı, gece gündüz, söz gelimi değil, kendi gözlerimle gördüm işçilerin ışık altında çalıştıklarını."
Sayfa 188Kitabı okudu
353 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
9 günde okudu
Mina Urgan
Mina Urgan
, benim için Türkiye'nin en değerli 5 çevirmeninden birisidir. Diğerleri;
Sabahattin Eyüboğlu
Sabahattin Eyüboğlu
,
Roza Hakmen
Roza Hakmen
,
Azra Erhat
Azra Erhat
,
Ahmet Cemal
Ahmet Cemal
'dir. Ancak bu kitap da okuduklarımdan sonra
Sabahattin Eyüboğlu
Sabahattin Eyüboğlu
yerine
Fuat Sevimay
Fuat Sevimay
'ı koyabilirim, sebebini anlatıcam. Öncelikle Mina hanım eserine neden
Bir Dinozorun Anıları
Bir Dinozorun Anıları
ismini vermiş, kitabın içerisinde bunu açıklama gereği
Bir Dinozorun Anıları
Bir Dinozorun AnılarıMina Urgan · Yapı Kredi Yayınları · 202211,4bin okunma
Reklam
2.Abdülhamid halkı için servetini veriyor.
İşte bugün Üniversite Kütüphanesi'nde apaçık yatmakta olan Defteri Mesarifat-ı Hümayuna göre İkinci Abdülhamid, hükümdarlığının 25. yılında, yalnız Kise-i Hümayun»undan(Sultan'ın şahsi parası ) milli tesislere tam 72 milyon 780.129 altın sarfetmiştir.
HAMDULLAH SUPHİ TANRIÖVER DOĞUM YERİ VE YILI Hamdullah Suphi, İstanbul Aksaray'da Horhor'daki Abdüllatif Suphi Paşa Konağı'nda doğmuştur. Bu konak onun ölümünden sonra İstanbul Üniversitesi tarafından satın alınarak, muhafaza altına alınmıştır. Doğum tarihi ile ilgili olarak muhtelif tarihler 1884, 1885 ve 1886 yılları
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.