Hafıza meselesi insanın hem pratik olarak hayatını yaşamasında hem de teorik olarak kendine biçtiği kimliğin mahiyeti bakımından en başa alınması gereken mesailden.
Tüm iktidarlar, kolektif olarak toplumun geçmişte başlarına ne gelmişse onu unutmaları yoluyla meşruiyetlerini sürdürebilir ve hayatı kolaylıkla örgütleyebilirler. Geçmişteki her ne ise, onu hatırlatıcı sembollerden dahi kurtulmak genellikle bir ali-cengiz oyununa getirilerek elde edilen iktidarın hayatta kalması için olmazsa olmazıdır.
Bu neviden olarak Türkiye'deki rejim değişikliğini tâkiben İslâmi semboller radikal bir şekilde tağyire* uğratılmıştır. İnsanların genel geçer hayatlarında büyük tesiri olan tekke ve zaviyelerin kapatılması ve o zaman için cılızlaşmış da olsa bir geleneğe dayanarak sürdürülen medreselerin kapısına kilit vurulması yoluyla kamusal alanı dönüştürecek bilginin yalnızca profan bilgi olması temin edilmiştir.
Bu keskin dönüşün ucu 14 asır boyunca muhtemelen hiçbir milletin aklına gelmemiş olan ezanın dilinin değiştirilmesine kadar varmıştır. Yaklaşık on asırdır devam edegelen dilin mahiyetinin değiştirilmesi ise cılız da olsa akagelen ilim ve fikir havuzunu kurutmuştur.
Hafızalarını kaybeden fertler nasıl eve dönüş yolunu dahi bulamayıp âvâre olarak meçhul sokaklarda ölüme mahkum olmaktaysa milletler de aynı yoldan olarak maddi olarak dahi hayatta kalamayacak ve eve dönüş yolunu dahi hatırlamayacaktır.
Fâtih
@vaktininizinde
·
09 Ocak 11:29
Etkili iktidar kolektif hafıza kaybına dayanır; suçlara eski dostumuzmuş gibi alışırız.
Belirli bir toplumsal bağlamın ürünü olması bakımından ilişkisellik, eylemler yoluyla varlık bulabilmesi bakımından pratik bir etkinlik olmak, ortak yaşam düzenini etkileyici sonuçlar doğuran iktidar ilişkilerini içermesi bakımından bütünün yönetimi ile ilişkili olmak gibi özellikleri içeren SİYASET, TAM DA KENDİSİNİ ANLAMAMIZI MÜMKÜN KILAN BU ÖZELLİKLERİ DOLAYISIYLA FELSEFEDEN BAĞIMSIZ DÜŞÜNEMEYECEĞİMİZ BİR KAVRAMDIR. Gerçekten de, her siyasal eylemin iyi ve kötüye ilişkin düşüncelerimizle bağlantılı bir amacı içermesi nedeniyle etik, her siyaset ve siyasal düzen tasavvurunun, insan varlığına ilişkin belirli bir kavrayış üzerinde temellenmesi nedeniyle ontoloji ve siyasete ilişkin bilginin inanç ve kanaatten farklı bir mahiyeti haiz olması nedeniyle de epistemoloji, siyaseti anlamak için zorunlu olarak müracaat etmemiz gereken bilgi alanlarıdır.
Bununla birlikte siyaset-felsefe ilişkisinin daha çok siyasal iktidarın meşruiyeti problematiğinde siyaset-etik ilişkisi olarak karşımıza çıktığı söylenebilir. Söz konusu ilişki, aktüel olan siyasetin, bir olması gereken ışığında değerlendirilmesi bağlamında ortaya çıkan bir siyaset felsefesi kavramlaştırmasını da beraberinde getirir. Bu durumda; tarihsel olan ve bu niteliği itibariyle de değişken bir mahiyet arz eden siyasal eylem ya da faaliyete ölçüt teşkil edebilecek değişmeyeni (ideal olanı) sunabilecek olan felsefedir. Yani söz konusu siyaset felsefesi kavramlaştırmasında, değişken siyasete değişmeyen meşruluk tabanını sağlayan felsefedir.
MODERN İSLAM DÜŞÜNCESİNİN FİKRÎ VE TOPLUMSAL TAHRİBATI
"Dinin sekülerleştirilmesi" veya "dinî bir çözülme" olarak nitelendirilmesinin pek de yanlış olmayacağını düşündüğümüz Modern İslam Düşüncesi kendisini orijinal bir yaklaşım olarak takdim etse de, varlık sebebi ve en temel karakteri olan tepkisellik, onu sanıldığından daha
“İnsanoğlu gerçeğin ve adaletin egemen olduğu bir düzene kavuşur, o zaman hiçbir iktidarın gereği kalmaz.”
USTA VE MARGARITA - MİHAİL BULGAKOV
Ah ne desem nerden başlasam. Benim aslında bu kitaba çok uzun bir yorum girmem gerekiyor ama burada olabildiğince aza indireceğim. Öncelikle okuduğum en iyi fantastik klasiklerden biri olduğunu söylemek
KÜRK MANTOLU MADONNA BİR AŞK ROMANI DEĞİLDİR!
Bu önermemi mavi sayfalar adlı youtube kanalımda da üzerinde durdum. Dilerseniz oradan da izleyebilirsiniz. Linki Buraya bırakıyorum. Kitapla ilgili 7-11 dk ön konuşmadan sonra analizime başlıyorum:
youtube.com/watch?v=_l7J1-E...
Bununla birlikte kitapla ilgili aldığım
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Uzun uzadıya inceleme yazabileceğim bir kitap oldu.
Kitabın başında "o arkadaşım, bir hakikatin hikayesi, barsak" gibi küçük hikayeler den sonra çakıcı'nın ilk kurşunu efsanesi yazılmış. Söylentilere göre çakıcı'nın ilk kurşunu tarihin gizli tutulmak istenen efsane masalları arasına karışıvermiş. Ege bölgesinin efeleri üzerinden yola çıkarak kulağa hoş gelen köy havasıyla eskiyi buram buram kokutan bir efsaneydi gerçekten. Çok severek okudum. Arkasından da kadınlar üzerine bir konferansta alıntıları eklemiş keza aynı şekilde bu da çok hoşuma gitti. Özellikle, "kadın bir erkeğe varmaz, kadın bir erkeğe verilmez ve bir erkek bir kızı almaz (almak, vermek) bu tabirler kadına kıymetten düşüren, ona ahkar mahiyeti veren şeylerdir ve her şeyden evvel bu zihniyeti kadınlarımız kafalarına çıkartmalıdır." Sözü konferansı çok güzel özetlemiş. En sonunda da cumhuriyetin ilk yıllarında, iktidarın ülkemiz üzerinde genel anlamı nedir, sorusuna cevap bulduğumuz çok güzel bir makale paylaşmış. Anlatım sade, yalın. Herkesin okuması gereken bir kitap diye düşünüyorum.
Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi'nin programında şu ana hedeflere yer veriliyordu:
Madde 1- Partinin Adı: Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi.
Madde 2- Partimiz, ilerici ve siyasi bir organizasyon olup, Türkiye'de kurulmuştur.
Madde 3- Partimiz, Türkiye Kürdistanı'nda yaşayan Kürt halkının kendi kaderini bizzat kendisinin tayin
Hz.Ömer, iktidarın ağır sorumluluğunu şu sözlerle dile getirir: "Fırat ırmağının kıyısında bir kuzu kaybolacak olsa, Allah'ın bundan dolayı beni sorguya çekmesinden korkarım."
31 Mart Vak'ası veya 31 Mart Hadisesi olarak tarihe geçen olay yakın tarihimizin en tartışmalı konularından biridir. (...)
24 Temmuz 1908'den itibaren iktidar, resmen ve hukuken olmasa da, fiilen İttihat Terakki'ye geçmiştir. Her ne kadar doğrudan iktidar olamasa da dolaylı yollardan, çeşitli yönlendirmelerle, iktidarın