İ'lem Eyyühel-Aziz!
" Geceye benzeyen gençliğim zamanında gözlerim uyumuş idi, ancak ihtiyarlık sabahıyla uyandım." mealinde olan:
ﻭَ ﻋَﻴْﻨِﻰ ﻗَﺪْ ﻧَﺎﻣَﺖْ ﺑِﻠَﻴْﻞِ ﺷَﺒِﻴﺒَﺘِﻰ ٭ ﻭَ ﻟَﻢْ ﺗَﻨْﺘَﺒِﻪْ ﺍِﻟﺎَّ ﺑِﺼُﺒْﺢِ ﻣَﺸِﻴﺐِ
şiirin şümulüne dâhilim.
Çünki gençliğimde en yüksek bir intibah şâhikasına çıktığımı sanıyordum.
Şimdi anlıyorum ki, o intibah intibah değilmiş.
Ancak, uykunun en derin kuyusunda bulunmaktan ibaret imiş..
İ'lem Eyyühel-Aziz!
Nebiyy-i Zîşan'ın (A.S.M.) Makam-ı Mahmud'u İlahî bir maide ve Rabbanî bir sofra hükmündedir. Evet tevzi' edilen lütuflar, feyizler, nimetler o sofradan akıyor. Resul-i Zîşan'a (A.S.M.) okunan salavat-ı şerife, o sofraya edilen davete icabettir.
Vekeza salavat-ı şerifeyi getiren adam Zât-ı Peygamberîyi (A.S.M.) bir sıfatla tavsif ettiği zaman, o sıfatın nereye taalluk ettiğini düşünsün ki, tekrar be tekrar salavat getirmeye müşevviki olsun.
İ'lem Eyyühel-Aziz!
Aklı başında olan insan, ne dünya umûrundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû' etmiştir. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahâzâ, ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde sa'y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-ü bâkiden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!