Özgürlüğün yalnızca tüketim olanaklarının artması değil; siyaset yapma, felsefe yapma, Tolstoy'u okuyabilecek duygu ve düşünce zenginliğine erişemeye de bağlı olduğunu anlayabilmek için, sıradan insanların yüzyıllar sürmüş yoksunluklarının belirli bir düzeye varıncaya dek giderilmesi gerekmektedir.
Adorno, kullandığımız dilin bizim kendi yaşam deneyimlerimizden üretilmiş, toplumsal konumumuz açısından anlamlandırılmış bir dil değil de, yönetici seçkinler azınlığının kendisi ya da görevlendirdiği kurum ve kuruluşların oluşturup bize benimsettikleri bir dil olması sürdükçe, hayatımızın öznesi olamayacağımızı vurgulamıştır.
"Vygotsky, 1930'ların Sovyet Birliği'nde insanın dil yeteneğinin gelişme düzeyinin, toplumsal hayata katılma konusunda bulabildiği olanaklara bağlı olduğunu göstermiştir."