Evrenin nasıl ortaya çıktığıyla ilgili varsayımları ve eldeki verileri masaya yatırdığımızda tüm işaretler Büyük Patlama’yı gösteriyor. İşin ilginç yanı, bu sürecin tıpkı bir videoyu oynatır gibi zamanda her iki yöne doğru izlenebilmesi. Sonuçta doğumunu gördüğünüz bir oluşumun öyle ya da böyle ölümünü de tahmin edebilirsiniz. Peki ya evrenin doğabilmesi için önce ölmesi (çökmesi) gerekiyorsa? Nitekim evrenin doğumu ve ölümünün; sonsuz bir zaman döngüsündeki "tek bir saniye”ye denk gelmesi, oldukça tutarlı olurdu. 13,8 milyar yaşındaki evrenimizin, henüz bu bir saniyenin yüzde kaçını tükettiğini bilemiyoruz fakat unutmayın ki kozmik ölçekteki büyüklüklerden bahsediyoruz ve buradaki bir saniye, pekâlâ 1 trilyon yıl anlamına geliyor olabilir. Yukarıda okuduklarınızın neredeyse hepsinin temelinde bilim olsa da bu, onları birer varsayım olmaktan kurtarmaya yetmiyor. Daha fazla gözlemle daha fazla veri elde etmeli, kapsamlı hipotezler ortaya koyarak bunları doğru bir sebep-sonuç ilişkisi çerçevesinde teorilere dönüştürmeliyiz. Bu itibarla Hubble ve James Webb gibi bilim enstrümanlarının bize kattıklarına paha biçilemez. Bu gibi değerli aygıtlar sayesinde günümüzde kozmolojinin altın çağını yaşadığını söyleyebiliriz. Bunun sonucu olarak 21. yüzyılın ilk yarısı dolmadan karanlık madde ve karanlık enerji başta olmak üzere evrene dair çözemediğimiz pek çok gizemi aydınlatabileceğimizi düşünüyorum.