Bir kitapla ölümsüz olunur mu? Söz konusu kitabın sahibi Ahmet Arif ise pekâlâ olunur. İlk ve tek şiir kitabını oluşturan 1940-55 yılları arasında farklı dergilerde yayınladığı şiirlerinde, kullandığı üslubu, haykırdığı isyanı, uçsuz bucaksız bir hayal gücü ve iç dünyasında can verdiği lirizmi ile Türk edebiyatındaki yerini kazanmıştır. Hayatını anlattığı bir söyleşisinde çocukluğunu "öksüzdüm" diyerek özetleyen Ahmet Arif'in, bu yüzdendir ki şiirleri hep hasret, hep özlem ve hep yalnızlık doludur.
Toplumcu ve gerçekçi çizgiden ayrılmadan yazdığı şiirlerinde bir sanatçı duyarlılığıyla sergilediği duygulara, ezilen ve sömürülen insanların acılarına, doğu coğrafyasının yaşam zorluklarına değindi. Kent hayatına dair şiirler yazan döneminin şairlerinin aksine şiirlerinde taşra yaşamını konu edinmesi onun mısralarındaki içtenliğin ve doğallığın ispatıdır bence.
Cemal Süreya'nın "Uzun ve tek bir ağıt gibidir onun şiiri." dediği Ahmet Arif'in Leyla Erbil'e olan aşkını da bilmeyenimiz yoktur. Bu eserinde de hem o yüce aşkına, hem isyanına hem de mapushane günlerine şahitlik ediyoruz. Özlem duygusunu bir ömür içine hapseden Ahmet Arif, ilhamın tek kaynağının özlemek olduğunu şu anısı ile belirtmiştir : Leyla Erbil'in başkası ile evlenmesi üzerine, artık mektuplarına son vermesi ve onu özlemekten vazgeçmesi üzerine dostlarından tavsiyeler alan Arif, "özlemeyi bırakırsam şiir yazamam ki" diyerek kaleminden damlayan mürekkebin özlem karası olduğunu ispatlamıştır.