Acaba şöyle bir söylemde bulunabilir miyim?..: sanki Tomris Uyar bir masanın başında oturup rastgele Türkiyedeki evlerin kapısını vurmuş ve ona açılan her evin yaşantısından kısa bir anı hikayeleştirmiş gibi.. ama seçtikleri hep hayata karşı kalp ağrısı olan insanlar.. usulca kapıyı aralayarak bize insanların ağrılarının ucundan gösterip aynı özenle kapıyı kapatıyor.. Ilık bir esinti tadında yazdıkları.. sanki o her yaşantının içinde ama biz onu göremiyoruz.. bir köşeden bizi izliyormuş gibi.. sanki bir sonraki hikaye senin hikayen olacakmış gibi.. hep söylerim yazarlık biraz medyumluğa benzer diye.. yazar bağ kurar okuyucusuyla hikayelerini anlattığı kişiler arasında.. Acaba Tomris hiç yorulmamış mı bu kadar insanın sözcülüğünü yaparken .. bu kadar yarım kalmışlığın, kırgınlığın taşıyıcılığını yaparken.. kim bilir ne büyük bir kalp ister yüzlerce hayata ev sahipliği yapmak..
“Ilık bir esinti gibi incecik
Süzülen bulutundan parmaklarının
Öksüz bir boşluk kaldı avucumda
İçinde ömrümün yaralı yılları
Ve yeni yeni güzelleşmeye başlayan
Ankara çırpınan…
Ilık bir esinti gibi incecik
Süzülen bulutundan parmaklarının
Öksüz bir boşluk kaldı avucumda
İçinde ömrümün yaralı yılları
Ve yeni yeni güzelleşmeye başlayan
Ankara çırpınan...
V
Ilık bir esinti gibi incecik
Süzülen bulutundan parmaklarının
Öksüz bir boşluk kaldı avucumda İçinde ömrümün yaralı yılları
Ve yeni yeni güzelleşmeye başlayan
Ankara çırpınan...
Seni güneş saydım kendimi ay
Tutulmalıydım (tutulmalıydım)
Tutulmalıydım ve seni ben (ben)
Seni ılık bir esinti sanmıştım
Kapılmalıydım (kapılmalıydım)
Kapılmalıydım rüzgara