“Unutma, aslında baban da yazar olmak istemişti.”
Kırmızı saçlı kadın’da, batının ve doğunun iki temel efsanesi Sophokles’in Kral Oidipus’u (babayı öldürmek) ile Firdevsi’nin “Rüstem ve Sührab”ıyla (oğulu öldürmek) yeniden karşılacak ve kendine sıradan hayatlarımızın eski metinlerden ne kadar etkilendi sorusunu soracak.
Bir kadın düşünün. Aşık olduğu bir adam var. Bu adamla hayatı birleşemeyince eski eşinin kardeşi ile evlenir. Yağmurlu bir günde beraber olduğu 16 yaşındaki çocuktan hamile kalır. Ve bu çocuk yıllar önce aşık olduğu adamın oğludur. Aradan yıllar geçer ve kadının oğlu babasını öldürür. Efsanelere konu olan o olay gerçekleşir.
İlk aşk deneyimi bütün bir hayatı belirler mi? Yoksa kaderimizi çizen yalnızca tarihin ve efsanelerin gücü müdür?