Dostoyevski'nin ilk kitabı olan İnsancıklar, dönemde yaşayan diğer yazarlar tarafından ''yeni Gogol geliyor'' olarak nitelendirilmiştir. Bu nitelendirmenin ifade etmeye çalıştığı yorum benim gözümde de çok net bir şekilde doğru. Yazarların ilk kitaplarına hafif bir önyargım vardır hep. Acemice olmasını beklerim. Tabii ki Dostoyevski'nin en muhteşem eseri diyemem ama kitabın yaklaşık 175 yıldır hala okunuyor olması, ne denli güçlü bir kalemle yazıldığını da açıklıyor aslında. Cümlelerde, Dostoyevski'nin başyapıtlarının zemini var. İlerde gelecek olan eserlerin ne kadar güçlü olacağını kanıtlıyor sanki.
Eser, yaşamın içinde pek çok zorluk çeken, yoksullukla sınanan iki dostun, Varvara ve Makar'ın; birbirlerine gönderdikleri mektuplardan oluşuyor. Mektup aralarında geçen zamanda ne olduğu, okuyucunun hayal gücüne bırakılmış. Bu yaşam şartlarının içinde birbirlerine o kadar nahif davranıyorlar ki. Birbirlerine kullandıkları kelimeler, üslup, saygı, sevgi her şeyi mükemmeldi. Kullanılan edebi dil çok çok güzel. Dostoyevski'nin dili olmasa, konusunun çok ilgi çekici olduğunu söyleyemem. Mektup tarzı eserleri pek sevmesem de, bu kitabı sevdim.
Düşünüyorum da, birçoğumuzun hayatı, onlara göre normalken, daha iyiyken bile; böyle sevgi dolu bir dil kullanmıyoruz. Akıp giden zamanın içinde her şeyi o kadar hızlı tüketiyoruz ki. Aşkı da, sevgiyi de, yaşamı da...
Dostoyevski kitaplarının hangisini okursam okuyayım, aklıma gelen ilk cümle şu oluyor; ''Ben de böyle hissetmiştim, ama bu kadar güzel anlatamazdım.''