Ali Şeriati ’in kalemine çok aşina değilim. Onu biraz daha yakından tanımak niyeti ile bu kitabı elime aldım. Katıldığı bir konferansta yaptığı konumanın yazıya dökülmüş hali bu metin. İnsanın dört zindanı. İnsanı tutsak eden dört olgu üzerine konuşmuş yazar. Felsefi bir yaklaşımla düşüncelerini açıklamış. Yazarlara ve düşünürlere, kitaplara atıf
2017 yılının Nisan ayında, Iğdır'da, Haydar Aliyev Fen Lisesi'nin Erkek Yurdunda, cam kenarındaki yatağımda oturup, BİM'den aldığım ucuz marka kahveyi içerken
Az kitabını bitirmiştim. Belki de o güne kadar okuduğum en etkileyici kitaptı. Iğdır'da pek denk gelinemeyecek şiddette bir yağmur yağıyordu. Kitabın etkisiyle sersemlemiş bir halde kendimi yurdun yeşil yapraklarına yeni kavuşmuş ağaçlar ile sarmalanmış bahçesinde bulmuştum. Hayatımda yağmurda ıslanmaya cesaret ettiğim ilk gündü o gün...
2024 yılının Nisan ayında, bu kez Münih'te,
Az'ı okuyup bitirmemin, yağmurda ıslanmayı sevmeye başladığım o günlerin üzerinden tam yedi yıl geçmişken, bugün
Zargana'yı bitirdim. Kaderin bir cilvesi mi, oyunu mu bilinmez veya belki tamamen tesadüf, hava yine yağmurlu. Cam kenarında oturup kitabı bitirdikten sonra, kendimi yine dışarı atma isteği duydum derinlerde bir yerlerde. Bugün okuduğum kitap o günkü kadar tesirli değildi belki ama geçmişe dönmemi, o günleri hatırlamamı sağladı. O günü bir kez daha yaşattı bana...
Beden büyüdü, fikirler değişti, dolaştığım caddeler ve sokaklar gelişti; Iğdır, o lise, o yurt,
Az'ı ödünç aldığım İl Halk Kütüphanesi... Hepsi şimdi çok uzakta...
2017 Nisan'ında beni ıslatan yağmur, yedi yılda anca Münih'e ulaşabildi. Islatması gereken kişiyi buldu ve geri gitti. Şimdilik benden Iğdır'a selamlar götürecek.
Belki bir yedi yıl sonra yine buluşuruz, kim bilir...
Üç kez seni seviyorum diye uyandım,
Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim.
Bir bulut başını almış gidiyordu, görüyordum.
Sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün...
Sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim.
Sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum.
-Taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.
Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün...
Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım,
Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim.
Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum.
Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun...
Deniz Eskisi
İlhan BERK
İnsanlar görüşlerine ilişkin kitapları okumuyorlar. Kur’an olsun, Nutuk olsun, Kavgam olsun, Manifesto olsun; okumuyorlar. Ancak harıl harıl da savunup kafa şişirebiliyorlar. Ne zaman biri kafamı şişirse gider, sırf sus diyebilmek adına olsun, kitabına bir göz atarım. En son kafamı şişiren kişi bir ülkücü oldu ve şimdi de buradayım. Kendi görüşümü
Yaklaşık bir yıl kadar önce Zafer Plaza'da güvenlik görevlisi olarak çalışıyordum. Burada benimle birlikte güvenlik görevlisi olarak çalışan Ahmet C. isimli şahısla aramızda duygusal bir bağ oluşmaya başladı. Bu şahsı abdestli, namazlı birisi olarak tanımıştım. Bu yüzden şahsa karşı bir ilgi duydum. O tarihlerde ben eşimle bir takım ailevi sıkıntılar yaşıyordum. Bu yüzden bu şahısla konuşup görüşmeye başladım. Bu şahısla böyle 3 ay kadar görüşüp konuştum. Aramızdaki ilişki cinsel ilişki boyutunda oldu. Yani Ahmet ile 3-5 kez cinsel ilişkimiz olmuştur. Ben Ahmet'in cemaate gidip geldiğini biliyordum. Beni ilk kez kendisinin gittiği Duaçınar Mahallesi Gülveren Sokak'ta No: 48-2'de bulunan bu cemaat evine götürdü. Bizden başka kimse yoktu. Bu evde yani dergâh denen yerde ilk kez Ahmet'le cinsel ilişkiye kendi rızam ile girdim. Daha sonraki tarihlerde birkaç kez de bu şahsın ailesi ile birlikte yaşadığı Kazım Karabekir Mahallesi Kardeşler Sokak'ta bulunan evine gittik ve orada da yine kendi rızam ile Ahmet'le cinsel ilişkiye girdim. Ahmet bana hocası ile tanışmayı teklif etti. Benimle görüşmesini ve ilişkisinin devam edebilmesi için hocası olan Uğur Korunmaz ile tanışmamı, bu şahsa tabi olmamı, kendisini bu şahıstan yani hocasından talep etmemi söyledi. 'Hocanın cinsel organını emeceksin, boşaldığında dışarıya hiç kaçırmadan yutacaksın. Böylelikle hoca seni badelemiş olacak ve böylece tabi olmuş olacaksın' dedi. Bu konuşmamızdan sonra Ahmet beni dergâha badeleme için götürdü. Beni hoca ile yalnız bir odaya koydular.
Ercan Kesal ile önce nasıl tanıştığımı kısaca anlatmak ve o şekilde incelememe başlamak isterim :
bidünyakitapgrubu nun Ankara daki büyük toplantılarından bir tanesi idi ve Ankaralıların iyi bildiği Liman Kitap Cafe de bir buluşma ayarlamıştık. Bizim buluştuğumuz vip odasının yanındaki vip odasını da Ercan Bey e tahsis etmişler. İmza günü etkinliği
𝐺𝐼𝑅𝐼𝑆
Kitabı 2 kelime ile anlatmak istersem kesinlikle "Baş döndürücü" derim.
Franz Kafka , bu eserinde bilinçaltı korkuları, yabancılaşmayı ve kalabalık içinde kuşatılmış yalnızlığı bir partiden ahbabıyla gezintiye çıkan iki adam ile yansıtır. Başlangıçta mutlu sanılan adamlar aslında kararsız, mutsuz kişiliklerdir. Hahahaha onlardan
Üç kez seni seviyorum diye uyandım
Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
Bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum.
Sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün.
Sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim
Sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum
-Taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.
Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.
Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum.
Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.
(İlhan Berk kime yazdı bilmiyorum ama bu sabah bu ülkeye çok yakıştı bu şiir.)
İlhan BERK
Küçük yaşta öksüz kalan Jane Eyre, kendisini hiçbir zaman sevmeyen ancak kocasının vasiyeti üzerine bakımını üstlenen yengesiyle zor bir yaşam sürmektedir.
Katı kurallarla yönetilen bir yatılı okula gönderilince, bu kez hayatın başka zorluklarıyla yüzleşmek zorunda kalır.
Okulda geçirdiği on yılın ardından öğretmen olarak mezun olur.
Edward Rochester'ın malikanesinde mürebbiye olarak iş bulur. Evin gizemli efendisi Rochester'a aşık olur; ancak onu hayal bile edemeyeceği zorluklar ve acılar beklemektedir.
19. yüzyıl İngiltere'sinde, her türlü tutuculuğun kol gezdiği Victoria döneminde geçen Jane Eyre, birçoklarınca kadın hak ve özgürlüklerine sahip çıkan ilk romanlardan biri kabul edilir. Yazarı Charlotte Bronte'nin yaşamından izler de taşıyan roman, zorlu bir yaşam süren yapayalnız bir genç kızın güçlü bir kadına dönüşmesinin öyküsüdür.
Jane.. Daha okumayı bitirdiğim günün ertesi sabahı içimde uzun zamandır görmediğim dostuma aynı derecede duyduğum özlemle uyandım desem hiçte abartmış olmam sanırım. Yeri geldi ağladım, yeri geldi gurur duydum, kimi zaman gülümsedim. Ama o kadar içime işledin ki benden bir parça oldun. Güçlü duruşun, kadına değer verilmeyen bir toplumda kendi değerini kendin yaratman, kimseye boyun eğmemen ve bu sayede her zaman bir adım önde olman. Aşkın… Sevginin en temiz, en saf, en güçlü hali. Çok mutlu ol Jane, seni çok özleyeceğim.
Jane EyreCharlotte Brontë · İthaki Yayınları · 201830,9bin okunma
"Ben varım." Sırıtan Kuzey bir elini bize doğru uzatmıştı. İçindeki rekabet duygusu kabaran Yiğit de elini, onun uzattığı elinin üzerine koydu. "Ben de varım." Daha sonra Bağımlı da elini koyunca kızlar bir süre düşündü ve onlar da ellerini diğerlerinin elinin üstüne koydu. "Ben de varım." Efe Can, bu ayakla neyine
Satışa çıkar çıkmaz hemen almıştım fakat kitap o kadar paylaşıldı ki, açıkçası okumak içimden gelmedi. Çünkü okuyan hemen hemen herkes kitabı çok beğendi. Bu beni düşündürdü açıkçası, şişirilmiş yorumlar olabilir mi diye. Korktuğum da başıma geldi. İlk 76 sayfa öyle karışık öyle karışıktı ki, kurguyu çözebilene aşk olsun.
Kitabın ilk 76 sayfası
DOSTOYEVSKİ
Yazarı: Henri Troyat; Cem Yayınevi; Biyografi; 1973 basımı; Türkçemize Çeviren: Leyla Gürsel; Kapak resmi: Güner Ener;
461 sayfa (10) (21.05.2010)
Yukarıda künyesini yazarak tanıttığım, uzun yılları geride bırakmış olan bu kitap 1973 yılında, Ahmet Sarı Matbaası'nda dizimi ve basımı yapılmış, 'Cem Yayınevi'nden çıkmış