İnsanları bu yüzden pek sevemiyorum, efendim. Yalnız yaşamanın da sayılmayacak kadar çok güçlükleri var. En basiti, sabahlan sizi uyandıracak bir canlının bile bulunmaması, siz bilemezsiniz ne dayanılmaz bir şeydir. Ayrıca kalktınız diyelim -çünkü şimdi köpeğim var, sabah yedide odamın kapısını tırmalamaya başlıyor; ben öğretmedim tabii- çayı kim pişirecek? Bu köpek de ayrı dert; onu pek sevdiğim söylenemez. Bazı şeyler öğrettim - biraz tekmeleyerek. (Bundan üzüntü duyduğumu da belirtmeliyim.) Fakat tanıdığım biri -çok iyi bir insan olmakla birlikte çok iriyarı olduğu için biraz acımasız olduğunu sanıyorum- hayvanlara iyilikle hiçbir şey öğretilemeyeceğini söylemişti bana, köpeği ilk aldığım zaman. Ben de dövdüm hayvanı. Ayılara kızgın tepsinin üstünde sıçrayıp oynamasını öğretiyorlarmış; ben o kadar ileri gitmedim. Hatta denebilir ki oldukça yumuşak davrandım ilk günlerde - o zaman o kadar küçüktü ki. Sonunda bu yumuşaklığımın cezasını gördüm: Yorgun argın eve döndüğüm sırada üstüme atlayıp durmadan yalamaya başladı beni. İriyarı arkadaşım haklıydı: Ona, bu yumuşaklığım yüzünden, köpeklikten başka bir şey öğretemedim. Bir de yalnızlığı öğrettim ona. Şimdi geceyarısı, ikimizi de uyku tutmadığı zaman, kendi koridorlarımızda bir ileri bir geri, sinirli adımlarla dolaşıp duruyoruz.
Sayfa 104 - İletişim Yayınları