Savaşın pek çok yüzü var bu bilinen bir gerçek. Bu yüzler o kadar çeşitli mekanizmaların hem sonucu hem sebebi ki ne neydi, kim kimdi karıştırmak bir yana; neden sonuç ilişkisini çözmek de çok olanaklı olmuyor elbette. Savaş bir tarafta Benito Mussolini’nin dediği gibi -“milletin enerjisin en iyi alan savaştır.”- itici bir güçtür. Sanayi ve tüm
“Bitki ve hayvan arasındaki ayrım ne de olsa keyfe kederdir ve bir organizmanın kendini besleyiş yöntemine bağlıdır; bitkiler fotosentez yapar ve hayvanlar diğer canlıları yer. Nihayetinde, diğer tek büyük fark, bilgi işlemenin ve bunu harekete dökmenin aldığı zamandır. Bu, illa ki hayatı yavaş şeritte yaşayanların hızlı şeritte yaşayanlardan daha az değerli olduğu anlamına mı gelir? Bazen düşünüyorum da, hayvanlara birçok yönden ne kadar benzediklerini şüphe götürmez biçimde tespit edebilseydik, ağaçlara ve diğer bitkilere daha çok saygı gösterirdik.”
Şu istikrarlı toplum safsatası da nedir?
Dalga geçiyorsunuz herhalde. Doğa istikrarlı değil. Yaşam istikrarlı değil. İstikrar doğal değil. Yegane istikrarlı toplum polis devletidir.
Bir toplum ya özgürdür ya istikrarlı. Aynı anda ikisi birden olamaz. Seçimini yap. Ben şahsen katı, yapay bir toplumdansa her zaman özgür, organik bir toplumu tercih ederim.
Eğer insanlar korku ve ölümden kurtulmak için illaki cennet değneğini kullanacak denli zayıfsa belki de ihtiyaçları olan, korku ve ölümdür.
Çıldırıp kendilerini sokaklara vurmaktan, birbirlerini soymaktan ve birbirlerini gebertmekten din vasıtası ile geri duracak kadar ahlaksızsalar siktirsinler efendim.
Bırakın çıldırsınlar; çünkü layık oldukları şey, suç ve deliliktir belki de.
Thomas EUGENE
> BAK SPOILER, MPOILER YOK, HER KİMSEN SAKIN ŞİKAYET EDİP, EMEKLERİ HİÇ ETME DOSTUM !!! <
> Evet, geldik gene güzel bir kitabımızın sonuna ve benden merakla beklenen incelemelerden birisine daha. Her ne kadar Zümrüt GÖKÇE'nin Grangé etkinliğinde aktif olarak boy gösterememiş olsam da, kendisinin şiddet ve cebir ile beni tanıştırmak
Anlattığımız gibi değil hiçbir şey
Hayal ettiğimiz gibi de
Hepimiz olmayacak birini sevmişizdir illaki
Sonra olmamıştır işte
Bin parçasını atıp
Bir parçasını bırakmışızdır içimizde
Ve ne zaman onu başkasıyla görsek
Elimiz kalbimizde
Bu kitap 80 lerde çocuk olan 90 kişi tarafından yazılmış. Benim yaşım itibariyle 80leri pek yakalayamamış olsam da babam annem ve illaki bir büyüğümden bizim zamanımızdayla başlayan cümleler duydum.
Öncelikle 80ler deyince herkes Michael Jackson ve Madonna dan bahseder, pazarları izlenen kovboy filmlerinden, Dallas ,Mc Gyver, Heidi, Vikingler,He Man, Voltron ve Şeker Kız Candy den.
Seksenler de çocuk olmak demek sokakta oynamak demek, saklambaç, birdir bir renkli misketler( bilye de denir bazı yerlerde), üçgen prizma renkli kolonyalar,kokulu silgiler biraz da meybuz demek
Kağıt peçete, pul vb.koleksiyonlar, hatıra defterleri demek
Kapı önünde oturan teyzeler vardı komşular birleşip erişte,salça,turşu yaparlar tadına doyum olmazdı ki Karaman'da babaannem ve komşuları hala bu geleneği sürdürüyor.
Erkekler de önü kısa arkası uzun saç modelleri modaydı, kızlar da Serpil Çakmaklı, Ahu Tuğba saç modelleri, yüksek bel pantolonlar kalın kemerler ve erkeklerde İspanyol paça pantolonlar modaydı
Bir de orta sehpalar da Malbora ikram edilirdi misafirlere şimdi duyunca bile komik geliyor sigara ikramı
Ama hep güzel hatırlatmadı bu kitap 80leri ihtilal,darbe, sokağa çıkma yasağı da oldu
Çernobil, kitapların saklanması,gömülmesi bazen yakılması da anlatılmış ama insan hep iyiyi hatırlamak ister ya genel de yüzümüzü güldüren anılara değinilmiş kitapta