Talebe Hocasına sordu...
• Hocam..Duâ eden mi daha kazançlıdır?
Duâ edilen mi ?
• -Hocası talebesine tebessümle bakarak
- Güzel ve yerinde bir suâl ilmin yarısıdır evladım.
- Sahabe-i kiram da Efendimize yerinde ve akıllı sorular sorarak dinimizi en ince ayrıntılarına kadar böyle öğrendiler dedi...
Senin sorunun cevabına gelince,
• Başkasına
Yürüyen risaleler vardır etrafınızda. Çokturlar hem de. Papatyalar gibi her bir yerde. Hastanede, yolda, otobüste, durakta. 1000 kitapta da elbet. Sevgili Murat Suha mesela, Sevgili Rojhılat.. Beyamca.. Sevgili Hakan mesela..
Hal diliyle okuyandır onlar. Bakışları risale konuşur sessizce, buram buram risale kokarlar. Bakarsınız ciddiyet,
. . .
ŞİİR-MİİR
K/aralamalar
(Not: Mükerrer kayıtlar, sâir hata ve düzenlemeler bir ara yapılacaktır inşallah, diyelim... Bu hususta okurlardan özür dileriz...)
Seyyid Abdülkadir Geylani hazretleri bir gün Bağdat'ın eski sokaklarında talebeleri ile birlikte yürürken yolun kenarında sızmış, üstü başı perişan bir sarhoş durdurur onu Ve ona;
Ey Abdülkadir Allah Kâdir midir değil midir? diye sorar.
Hazreti şeyh'te gülümser ve evet Kâdirdir der.
Sarhoş ikinci kez, Ey Abdülkadir Allah Kâdir midir değil midir?
“Oğlum! Sen bir iffet ve asalet tomurcuğusun. Bilhassa tavsiye ediyorum. Bizi var eden Yaratıcı’nın her emrini yerine getirmeye çalış; annenin rızasını amellerin başı bil; senin gibi bir melekle beraber oturmaya münâsip olmayan iblis tabîatlı kimseler ile arkadaşlık yapma. İnsan kim ile arkadaşlık yaparsa onun ahlâkı ile vasıflanır. Bir demir parçası mıknatısa yapışınca çekim hususiyetini kazanıyor.
Sen yüksek meziyetler ile süslenenlerin sohbetlerinde bulunmak şerefini kaybetme, insanlığa, medeniyete hizmetçi ol. İnsanlık namına iyilik et, gece gündüz çalışmak ve gayret yolundan ayrılma ki bu yol pek sağlamdır:
Dâim oku, yaz. Kadrini bil cevher-i ilmin
Bir Mümine genç kız,
Allah'ın biçtiği role itirazsızdır; verdiği göreve razıdır. Allah'ın çizdiği sınırlar kâfidir, bilir. Hevesleri değil. Teslimiyeti zirvededir. Arzu ve isteklerine "Dur" demeyi bilir. Yüreğini kimselere teslim etmez. Başını kaldırıp bir bakmaz. Her önüne gelenle konuşmaz. Muhatabını mümince seçer. İffet
"De ki, yerde ve göklerdekiler kimindir? Yine de ki: Allah'ındır." Burada birinci olarak gösteriliyor ki, ilmin hakikatının başı, illet (sebeb)in idraki; ilmî araştırmanın başı da sebebi araştırmaktır. Ve kalbin inanması, illet ile ma'lûl (sebep ile illetli) arasındaki nedensellik nisbetinin niteliğini anlamaktadır. İkinci olarak gösteriliyor ki, ilmi araştırmaların iki önemli esası vardır: Biri soru sormak, diğer cevap vermektir. Bilmek için ilk önce ne aradığını bilmek, sorusunu tayin ve tasvir etmek lazımdır. Gerçi sorunun tasviri, yani meseleyi ortaya koyuş, ilmin yarısıdır denir.
"İlmin başı güzel dinlemedir. Sonra anlama, sonra hıfzetme, sonra onunla amel etme ve sonra da onu yayma gelir."
İlk 4 basamakla pek uğraşmıyoruz bugünlerde. Yay gitsin! Sonra, gittiğini farkedecek, şaşıracak ilim bile kalmıyor ortada :)