GörBeni 267
Direnişi o an kırıldı Ülkü’nün. Kendinin ne giyeceği önemli değildi, onun için iş işten geçmişti ama İlmiyenin de bu duyguları yaşayarak aşağılanmalar hissetmesini istemedi. Haklıydı ablası, çaresizdiler. Çaresizliklikleri belki önemsiz gibi görünüyordu, alt tarafı kıyafetleri yoktu ama toplum içinde var olmak, kimliğini en uygun, en yakışır şekilde ortaya koymak, saygı bulmak için tek yoldu iyi giyinmek . Üste başa bakarak insan yerine konulan bir gelenekten geliyordu insanlık, adım adım insanlığından uzaklaştırılarak. Moda içtekini dışa yansıtabilmek için araç olduğundan beri insanlar kestirmeden kimliklerini sunmak için yarışır olmuşlar, kimliği beğenilen bir diğeri gibi giyinmek, görünmek, sürüler halinde birbirini taklit etmek, kişiyi keşfetmesi gereken özünden uzaklaştırırken kalabalıklara yaklaştırmıştı. Başkasının beğenisinde olmak kendini bilmekten çok daha anlamlı hale getirilirken aslında hayatın içi boşaltılıyor ve yaşam anlamsızlaştırılıyordu. Bunu biliyordu Ülkü, o yüzden diğerlerinin kendisi ile ilgili ne düşündüğünü önemsemiyordu, kendi anılarına sarılmış, geçmişin acısından sıyrılabildiği için şükrederek, aza kanaat ederek yaşıyordu. Aza tamah edenin çoğu asla bulamayacağını biliyordu ama kendi geçtiği buhranlardan İlmiye ve Ali’nin geçmelerini, zedelenmelerini istemiyordu. Bu çaresizliği kamufle etmezlerse İlmiye ve Ali de o bitmek bilmez yoksunluktan nasiplerini alacaklar, Ülküye bulaşan bu yetersizlik duygusu ile onlar da boğuşmak zorunda kalacaklardı.
3 yıl önceki gönderi yorumum
Öztürk hakkındaki düşüncelerim, bu eseri okuduğum zamana yani tam 2 yıl öncesine dayanıyor. O zamanlar bir çok fikrinin de makül olduğunu düşünmekteydim. Şuan ise bir çok fikrinin devşirme olduğunun ve lanse etmeye çalıştığı kadar tutarlı olmadığının da bilincindeyim. Hatta bireysel sohbetlerimizden kendisinin çok da sevgi pıtırcığı olmadığına
Muhammet İkbâl

Muhammet İkbâl

@Muhammetikbal
·
5y
“Doğada olup biten bir şeyi kavrayamayınca doğrudan doğruya Tanrı’nın iradesine bağlamak suretiyle bildik anlamda “mucize” diye kavramlaştırmak, Spinoza’nın ifadesiyle, hem budalalıktan başka bir şey değil, hem de cehaleti kabullenmenin gülünç bir biçimidir.” Mustafa ÖZTÜRK ... Öztürk hoca, Türkiye’de en fazla “sapıktır, dinden çıkmıştır, oryantalisttir, katli vaciptir” gibi hakaretlere mazhar olan Akademisyen hocalardan. Lakin bunca hakarete rağmen, bu durumdan neredeyse hiç gocunmuyor. Çünkü; düşünmenin, üretmenin, irşad etmenin kaderinde, sapıklık ile itham edilmek; cehaletin ve kör taassubun kaderinde ise şiddet ve hakaret olduğunu çok iyi biliyor. Bu sebeple çoğu zaman başaramasada genellikle kin ve nefret duvarları ile örülerek paramparça edilmiş olan islamı, sevgi tohumlarıyla yeniden yeşertmeyi hedef ediniyor. ... Hali hazırda, bir fikre veya tespite katılmanın, şahsı taraf görmek veya göstermek için yeterli sayıldığı ve hunharca hain ilan edildiği ülkemizde, öztürk hocayı daha fazla anlatmanın sakıncalı olcağını düşünüyor ve yazıyı daha fazla uzatmıyorum. Sizler en iyisi beni daha fazla zor durumda bırakmayında kişisel geleneğim gereği 1000k üzerinde 10 üzerinden 8 vererek önerme zorunluluğu hissettiğim öztürk hocanın şu kitabını okuyun. Böylelikle, bilgi sahibi olmadan, fikir; anlamadan, hüküm sahibi olmanın zararını hep beraber idrak edelim.
Reklam
Z Kuşağı Her Devirde Var
Sümer Dönemine ait bir tablette, baba ile sorumsuz oğlu arasındaki konuşma şöyle yazılmış: "Okula git, okul babasının önünde dur, ödevini al, okul çantanı aç, tabletini yaz.." "şimdi gel, adam ol, meydanlarda durma, caddelerde dolaşma, alçak gönüllü ol.. "geçmiş kuşakları düşün, okula git,...akrabalarımla konuştum, onların erkekleriyle karşılaştırdım, onların arasında senin gibisini bulamadım. Benim seninle ilgim aptalı akıllı yapmak içindir...Senin üzüntülerin benim sonumu getirdi, beni ölüm noktasına getirdin". "Bütün hayatımda sana asla kamışlıktan kamış taşıtmadım,...seni asla çalışmaya tarlamı sürmeye göndermedim...,yaşamımda sana asla çalış geçimimi sağla demedim" "senin gibi olanlar çalışarak ailelerinin geçimini sağlıyorlar, her biri ailesi için arpa kazanıyorlar.." "Gece gündüz senin sıkıntını çekiyorum, sen ise eğlence ile geçiriyorsun. Yemek tulumu gibi enine boyuna şiştin yağlandın...." Oğlunun kendisi gibi katip olmasını isteyen babanın özetlediğim serzenişleri bir dua ile son buluyor.. 📚Tarih Sümer'de Başlar, s.10-13, S.N. Kramer ve Muazzez İlmiye Çığ
SÜMERLER'İN HAZİN SONU... Sümerler günümüzden 7-8 bin yıl önce Mezopotamya'ya yerleşerek yüksek bir uygarlık kurmuşlardı. Sümerler kurdukları uygarlıkta rahat ve rehavet içinde yaşarken, Yıkılışından 100-150 yıl kadar önce yani günümüzden 4500 yıl önce Arabistan içlerinden Akad diye adlandırdıkları kavmin insanları Sümer kentlerinde çalışmak için akın akın gelmeye başlıyorlar. Bir kısım Sümerler bunlara karşı çıksa da diğerleri ucuz ve kolay işçilik ve köle gözüyle baktıklarından göz yumuyorlar. 150 yıl içinde işler değişiyor, Akatlar kentleri yakıp yıkıyor, Sümerleri öldürüyor ve sonra iktidarı ele geçiriyorlar. Sümerlerin son günlerinde bir bilge kil tablete şöyle yazıyor. "FARK EDEMEDİK GEÇ KALDIK. AMAN TANRIM BU VAHŞİLER HEPİMİZİ YOK EDECEK. TANRIM BİZİ AFFET. BİZDEN SONRA GELENLER BUNLARI OKURSA BELKİ DERS ALIR.” “GEÇMİŞİNİ BİLMEYENİ GELECEK; TOPA TUTAR !” Ve Sümer devleti yıkılır Akadlar Sümer uygarlığının üstüne oturur. KAYNAK: Muzazzez İlmiye Çığ Sümerolog-tarihçi bilim insanı.
Mısır'da sürgünde iken Osmanlı ilmiye kıyafeti içinde Zahid Kevseri ve yanında talebesi Abdulfettah Ebu Gudde!
Sümerler
SÜMERLERİN DİLİ TÜRKÇE "Türk değil Mezopotamyalıyız." diyen kürdistancı kürtler bir de baktılar ki; Mezopotamya Medeniyetini kuranların dili Türkçe! Sümerlerde kadın mı? *"Ticaret yapabiliyor,
Reklam
207 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.