Çocuklar sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen
'hayat'ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler
ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller
Onlara sevginizi verebilirsiniz,
düşüncelerinizi değil
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil
Çünkü ruhlar yarındadır.
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz
ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın
Çünkü hayat geriye dönmez
dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise
sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek
okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.
Hevesleri, beklentileri, erteledikleri, kursağında kalmış kelimeleri, kaçırılmış bakışları, gizledikleri, bitirilmemiş mektupları, susuşları ve istemsiz veda edişleriyle tamamlanmamış bir cümledir insan.
İçimdeki boşluğu aydınlatacak bir hayat kıvılcımı hâlâ yok. Bu noktadan öteye gidemeyeceğimi, söyleyecek neyim varsa söyleyip bitirmiş olduğumu çok iyi biliyorum. En kötüsü, bir şeyler başarmış olmam, bu yüzden de her şeyden büsbütün vazgeçmeyi göze alamamam. Belki de bu durumdan kurtulacağım ama çatlak ortada, açıkça görülüyor.
"Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Bu bilinci paylaşmak ve bu sorumluluğu yerleştirmek zorundayız. Uygarca paylaşılan sorumluluk bilinci, özgürlüğün de, demokrasinin de tek güvencesidir. Bu güvence sağlanmadıkça, demokrasinin temeline tek bir taş bile konmuş olamaz. Unutmayalım ki; "cesur bir kez, korkak bin kez ölür". Önemli olan,insanın böyle bir toplumda "mezar taşı" gibi suskunluk simgesi olmamasıdır."
Yeniortam- 9 Aralık 1974,