Hayatıma yemin ederim ki; insanların çoğu hakkı batıldan, doğruyu eğriden ayırt etme hususunda kendini maharetli ve çok akıllı sanır. Bu sebeple mümkün olduğu kadar hepsini sapıtmış olanların kitaplarını okumaktan men etmek, kapıyı kapamak vacip olmuştur.
Hastalık salgın halini almış, bunu tedavi edecek tabibler de hastalanmış, halk sapıklıktan helak olmak üzeredir. Zaman, fetret zamanı, devir batıl devridir. Halkı saptığı batıl yoldan doğru yola çağırsan, bu devirdeki insanların hepsi sana düşman kesilir.
Reklam
Gerçek ilim kişinin Allah'a karşı saygısını, korkusunu ve ümidini artırır.
Şunu kesin olarak anladım ki bir ilme son haddine kadar vakıf olmıyan kimse o ilimdeki bozukluğa vakıf olamaz.
Birçok âyetin okunması müstehaptır. Bu âyetlerin faziletletine dair haberler vardır. O âyetler şunlardır: -Fatiha Suresi -Âyet-el-Kürsî -Bakara Suresi'nin sonu olan 285 âyetinden (Âmenerresûlü'den başlayarak) -Âl-i İmrân'ın 18. Âyeti -Tevbe Suresi'nin 128. Âyetinin sonuna kadar -Fetih Suresi'nin 27. Âyetini de sonuna kadar -İsrâ Suresi'nin 111. Âyetinin sonuna kadar -Hadid Süresi'nin ilk beş Âyeti -Haşr Sûresi'nin sonundan üç âyet
Sayfa 40 - Çelik Yayınevi
Reklam
Selman el-Farisî (r.a) buyurur ki; "Şaban ayının son günü Peygamberimiz (sav) bize hitap ederek şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Sizi büyük bir ay gölgesi altına almak üzeredir. İçinde bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi vardır. Allah, o ay içinde oruç tutmayı farz ve geceleri ibadetle geçirmeyi nafile kılmıştır. Kim bu ayda bir hayır işlerse başka zamanda bir farzı yerine getiren gibidir. Bu ayda bir farz yerine getirirse başka zamanlarda yetmiş farz yerine getiren gibidir. Bu ay, sabır ayıdır. Sabrın mükâfatı ise cennettir. Bu ay yardım ayıdır, içinde müminin rızkının arttığı bir aydır. Kim bu ayda bir oruçluya iftar ettirirse, bir köle azat etmiş gibi sevap kazanır ve günahları bağışlanır." Selman el-Farisî buyurur ki; "Bu sırada; Ya Resulullah, hepimizin oruçluyu iftar ettirmeye varlığı yetmez." dedik. Peygamberimiz (s.a.v) sözlerine şöyle devam buyurdu;" "Allah, o sevabı, oruçluyu bir yudum süt, bir içim su ve bir hurma ile iftar ettirene de verir. Kim oruçlunun karnını doyurursa bu onun günahlarının bağışlanmasını sağlar. Allah ona benim Havz'ımdan bir kere içirir de artık hiç susamaz olur. Ayrıca oruçlunun mükafatından hiçbir şey eksilmeksizin onunki kadar sevap kazanır.
Ebû Mes'ud el-Belhî der ki: "Herhangi bir musibete g riftar olan bir kimse elbisesini yırtar, göğsüne vurursa, sanko bu kimse eline bir mızrak almış, onunla Allah ile muharebe etmek istiyor."
Başka birisi de aynı konuyu Ebu Yezid el-Bestamî'ye (rahimehullahu) açar, "İbadetten zevk alamıyorum!" der. Ebu Yezid el-Bestamî de ona şöyle cevap verir; "Çünkü sen ibadete tapıyorsun, Allah'a ibadet etmiyorsun! Allah'a ibadet et ki, ibadetten lezzet alasın."
Sayfa 32 - ÇelikKitabı okuyor
Cabir ibn-i Abdullah el-Ensarî (rahimehullah) der ki; "Peygamberimiz zamanında dedikodu olunca derhal kokusu duyulurdu, çünkü gayet seyrekti. Fakat şimdi dedikodu öyle çoğaldı ki, bütün burunlar koku ile doldu, o yüzden artık kokusu fark edilmez oldu.
Reklam
Dünyevi alakalarını şimdi kırıp kesmezsen ne zaman keseceksin?
"...Kendi durumuma baktım bir de ne göreyim! Dünyevi alâkalar içine dalmış batmışım... Onlar beni her taraftan sarmışlar. " { El-Munkızu min ed-Dalâl}
Sayfa 21 - Bedir
İkinci Misal: Bil ki! İnsan bedeni bir ülke, akıl da o ülkeyi idare eden bir hükümdar gibidir. Onun zahirî ve bâtınî olan idrak organları da askerleri ve yardımcıları gibidir. Azaları ise muhafızları gibidir. Diğer taraftan şehvet ve öfkeden teşekkül eden nefs-i emmare ise kralın ülkesinde kral ile mücadele eden, halkını yok etmek isteyen düşmanı gibidir. Onun bedeni ise bir hudut şehri, nefsi ise sınır boylarında yerleşmiş muhafız gibidir. Eğer bu muhafız düşmanla çarpışır da onları hezimete uğratırsa, düşmanı istenilen şekilde tahakküm altına alırsa kralın huzuruna döndüğü zaman övgü ve iltifat görür. Nitekim Allah (cc) şöyle buyurmuştur. “Allah, malları ve canları ile cihat edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı.”* Ancak nefis sınır boyundaki şehri kaybeder, görevini ihmal ederse yerilir, Allah katında ondan intikam alınır ve Kıyamet günü ona şöyle denilir: “Ey kötü muhafız! Eti yedin, sütü içtin, yitirdiğini bulamadın, kırığı onaramadın. Bugün senden intikam alacağım!” Bu mücahedeye işaret eden şöyle bir hadis vardır: “Küçük cihattan büyük cihada döndük.”** *Nisa suresi, 4:95. **Hatîb el-Badâdî, Tarihu Bağdadi, 4587
Felsefecilerden birine şöyle denilse: "Bu dünyada buğday tanesi büyüklüğünde bir madde var ve herhangi bir şehre konmuş olsun. Bu madde önce şehrin tamamını ve ardından da kendini yiyip bitirerek yok etsin. Ne kentten ne içindekilerden ne de kendisinden geriye hiçbir iz bırakmasın. Böyle bir madde mümkün müdür?" Onun buna cevabı kesinlikle şu olurdu: "Bu imkansızdır. Bu batıl inançlardandır." Hâlbuki ateş tam olarak böyledir. Hiç ateş görmemiş kimseye aynı şeyler ateş hakkında anlatıldığında derhal inkar eder. Ahirete ait pek çok olağandışı durumun inkarı bu kabildendir.
Diliyle, peygamberliği kabul ettiğini söyleyip de öte yandan dinin hükümlerini "bilgelik" ile eşit tutan kimse gerçekte peygamberliği inkar etmiş demektir. Bu kimse aslında, özel bir talihle şansı yaver giden ve böylece insanların kendisine tabi olduğu bir bilge kişiye iman etmektedir. Bu durumun ise, peygamberliğe iman etmek ile hiçbir ilgisi yoktur.
Ona "Niçin içki içiyorsun?!" diye sorulduğunda da şu cevabı verir: "İçki, insanlar arasında kin ve düşmanlığa sebep olduğu için yasaklanmıştır. Ben, sahip olduğum bilgelik sayesinde bunlardan uzağım. İçkiyi zihnimi güçlendirmek için içiyorum."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.