Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
1451 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
İmam Rabbani Hazretlerinden Bir Mektup
MÜMİNİN NİYETİ AMELİNDEN HAYIRLIDIR İmâm-ı Rabbânî Hazretleri şöyle buyurmuşlardır: Bütün hâl ve hareketlerde, Allâhü Teâlâ’nın rızâsını gözetmeye ve İslâm dininin icaplarına riâyet ederek beden ve kalp ile amel etmeye gayret etmek lâzımdır. İşte böyle yapıldığı takdirde insan, zâhiriyle (bedeniyle) ve bâtınıyla (kalbiyle), Allâhü Teâlâ’ya
Mektubat-ı Rabbani
Mektubat-ı Rabbaniİmam-ı Rabbânî · Akit · 02 okunma
Ya Rabbi! Ayağımızı O’nun (s.a.v.) ayak izinde sabit eyle..
“İnsanlar tekrar diriltildikleri zaman (kabrinden) ilk çıkacak olan benim. İnsanlar, Allâh’ın huzuruna çıktıkları zaman, onların rehberi benim. Sustukları zaman onların hatîbi (sözcüsü) benim. Hapsolundukları zaman, onların şefâatçisi benim. Ümit kestikleri zaman, onların müjdeleyicisi benim. Kerem sancağı ve Cennet’in anahtarları, o gün bendedir. Hamd sancağı, o gün bendedir. Rabb’im indinde ben, âdemoğlunun en keremlisiyim.” (Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, 1/m. 44)
Reklam
“MUHAMMED MUSTAFA (S.A.V.) ALLÂH’IN RESÛLÜ VE İNSANLARIN EFENDİSİDİR”
İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri buyurdular: Bütün insanların en faziletlisi olan Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin fazileti hakkında rivâyet olunanların birkaçını yazarak, âhiretteki kurtuluşa vesile kılmak istedim. Ancak ben sözlerimle onu methediyor değilim, bilakis onun vesilesiyle sözlerimi güzelleştiriyorum... Ben derim ki: “Şüphesiz,
“MUHAMMED MUSTAFA (S.A.V.) ALLÂH’IN RESÛLÜ VE İNSANLARIN EFENDİSİDİR” İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri buyurdular: Bütün insanların en faziletlisi olan Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin fazileti hakkında rivâyet olunanların birkaçını yazarak, âhiretteki kurtuluşa vesile kılmak istedim. Ancak ben sözlerimle onu methediyor değilim, bilakis onun
Yok canım
Soru: Vahdet-i vücud düşüncesi nasıldır? Mevlânâ Celalu'd-Din-i Rumî Hazretleri "Ney"e üfürmüş müdür?Yoksa şimdiki Mevlevilerin yaptıkları uydurma mıdır? Cevap: Vahdet-i vücud; mâneviyat erbabının, seyr-i sülûk sırasında, taayyün mertebesine geçiş anında çok nuranî bir hâlin gözleri kamaştırması üzerine hiçbir şeyi ve hatta kendi nefsini bile göremeyecek duruma gelmesi üzerine söyledikleri ve tashihe muhtaç bir sözdür. Bu söz mânevî bir sarhoşluğun tesiri ile söylenmiş olduğu için sahibi mazur bulunmaktadır. Ayık olanların bunu sarf etmesi yanlış ve tehlikelidir. Cenâb-ı Hak, vâcibü'l vücud'tur. Kâinat ise mümkinü'l-vücud'tur. Varlığı vacib olan Allah ile, olması ile olmaması müsavi bulunan kâinat nasıl bir olabilir. İmam Rabbânî Hazretleri "Vahdet-i vücud değil, vahdet-i şühud vardır" diyor. Allah'ın varlığı kâinatla birleşmiş olmamakta, görüşbirliği olmaktadır. Yani o kimse, gözünün kamaşması sebebiyle, Allah'ın varlığından başka birşey kalmamış sanmakta ve görüşteki birliği vücutta birlikmiş gibi his galatına düşmektedir. Elmalılı M. Hamdi Yazır (merhum) Hak Dini Kur'ân Dili adı tefsirinin 8. cildinde ve sûre-i İhlâs'in tefsiri sırasında şöyle demektedir: "Vahdetçilik diye mümkinattan ibaret olan âlemi, vâcibül-vücud görmek isteyen panteistlerin küfr-u ilhadına düşmekten sakınmaldır. Mümkinât vücuda gelmek için illete muhtaçtır. Varlığı kendisinden olmayan şeyler, haddi zatında kendine kalınca yok demektir".
Sayfa 213Kitabı okudu
Hayr-Şer, Rızâ-İrade
"Bu, sonsuz ilim sahibi olan Allah'm takdiridir" Enfâl 8/96
Sayfa 105
Reklam
Hayırlı İftarlar
Ramazan ayını İmam-ı Rabbani Hz. dinleyelim: Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda; yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda; yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur.Cehennemden azat olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz. Bu ayda; her gece, Cehenneme girmesi gereken, binlerce Müslüman affolur, azat olur. Bu ayda; Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar, zincirlere bağlanır. Rahmet kapıları açılır. (Mektubat ,1.c. 45.m.)
SÜNNET-İ SENİYYEYE TÂBİ OLMAK
İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri bir mektuplarında şöyle buyurmuşlardır: Allâhü Teâlâ bizlere, Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem’in sünnet-i seniyyesine tâbi olarak süslenmeyi nasip eylesin. O sünnetin sahibine salât ü selam olsun... Muhakkak Allâh’ın resûlü olan Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem, âlemlerin
SÜNNET-İ SENİYYEYE TÂBİ OLMAK
İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri bir mektuplarında şöyle buyurmuşlardır: Allâhü Teâlâ bizlere, Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem’in sünnet-i seniyyesine tâbi olarak süslenmeyi nasip eylesin. O sünnetin sahibine salât ü selam olsun... Muhakkak Allâh’ın resûlü olan Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem, âlemlerin
Zikrin lügat manası, "anmaktır. Tasavvuf lisanında ise, "Allah'ı hiç unutmamaktır. Tarikatlerde takip edilen bütün usuller, hep bu "huzur hâlini devam ettirmek içindir. Zira Mevlâ'sının her an, her yerde hâzır ve nâzır olduğunu, hatırında tutan bir kimsenin, bütün ömrü zikirle geçiyor demektir ki; bu, kalbi nurlu, ruhu sürurlu, vicdanı ise İlâhî tecellilerin verdiği tatminlerle huzurlu demektir. Tarikatler de, insanları işte bu olgunluğa eriştirmek için kurulmuş, tekamül mektepleridir. Bu yola giren kimsenin kalbindeki, "Allah'ı anmak"la başlayıp, "O'nu hiç unutmamak" şâhikasına yükselme hâline de "seyr ü sülük" adı verilmiştir ki, bu da "edeb ve irfan yolunda yürümeye devam" manasınadır. Her şeyden evvel şunu bilmek gerekir: Tasavvufdan gaye, Resul-i Ekrem Efendimiz'in hem ilmine, hem ahlâkına vâris olmak cehdidir. Binaenaleyh "İmam Rabbani kolu" olan bu yolda, mürşidin âlim olması şarttır. Câhil kimse, bütün seyir ve sülûk mertebelerini ikmal etse bile, "kâmil bir derviş" sayılır da "mürşid-i kâmil" olamaz. İrşad vazifesi uhdesine tevdi edilemez. Çünkü irşad vazifesi ile mükellef olan bir kimse, müridlerinin bütün meselelerini halledecek, fetvâlarını verecektir. Onları, sadece teselli etmekle kalmayıp, her hususda tenvir ve irşad eyleyecektir. Lakin mürşid câhil olursa, bir derdini bin eyler. Çünkü mürid ona, bütün ruhu ile teslim olmuştur. Hülasa, bilmeyen öğretemez, ermeyen erdiremez...
Reklam
SAADETİN BAŞI SÜNNETE UYMAKTIR
İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri şöyle buyurdular: Allâhü Teâlâ, bizleri ve bizim gibi âciz müflisleri, Peygamber Efendimize (s.a.v.) tâbi olma devletiyle ve onun yolu üzerine daim olma nimetiyle rızıklandırsın. Sünnet-i seniyyeye uymanın bir zerresi, dünyevî bütün lezzetlerden ve uhrevî nimetlerden kat kat daha faziletlidir. Gerçek fazilet, onun
SAADETİN BAŞI SÜNNETE UYMAKTIR
İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri şöyle buyurdular: Allâhü Teâlâ, bizleri ve bizim gibi âciz müflisleri, Peygamber Efendimize (s.a.v.) tâbi olma devletiyle ve onun yolu üzerine daim olma nimetiyle rızıklandırsın. Sünnet-i seniyyeye uymanın bir zerresi, dünyevî bütün lezzetlerden ve uhrevî nimetlerden kat kat daha faziletlidir. Gerçek fazilet, onun
NİYETİN EHEMMİYETİ
İmâm-ı Rabbânî kuddise sirruh Hazretleri buyurdular: “Yemek yemekten maksat, nefsi nasiplendirmek olmamalı, aksine, ibadet yapmaya güç ve kuvvet kazanmak olmalıdır. Başlangıçta bu niyete muvaffak olmak kolay olmasa bile, kendini buna zorlamak, bu niyeti elde etmek için Allâhü Teâlâ’ya yalvarmak lâzımdır. Elbise giymekte niyet, Allâh’ın emrini yerine getirmek, ibadet ve namazı kılabilmek için örtünmek olmalıdır. Zira A‘raf Sûresi’nin 31. âyet-i kerîmesinde -meâlen-: “Ey âdemoğlu! Her mescit yanında ziynetinizi tutunuz (yani gerek tavaf ve gerek namazda elbisenizi üzerinize alınız, en güzel hâl ve kıyafette bulununuz)...” buyrulmuştur. Güzel ve temiz elbiseler giymekten maksat, insanlara gösteriş olmamalıdır. Zira bu (gösteriş için giyinmek), menolunmuştur; yasaklanmıştır. Bütün hâl ve hareketlerde, Allâhü Teâlâ’nın rızasını gözetmeli ve İslâm dininin icaplarıyla bedeni ve kalbi ile amel etmeye gayret etmelidir. İşte böyle yapıldığı takdirde insan, zâhiriyle (bedeniyle) ve bâtını ile (kalbiyle), Allâhü Teâlâ’ya yönelmiş, Allâhü Teâlâ’yı zikretmiş olur. Meselâ, başından sonuna kadar tamamen gaflet olan uykuyu, ibadetlerinde tembellikten kurtulmak ve ibadetlerini daha uyanık olarak edâ etmek niyetiyle uyuyan kimse, sanki bir ibadet hâlinde gibidir. Çünkü o kimsenin niyeti, ibadetleri daha iyi edâ etmektir. (Mektûbât- ı İmâm-ı Rabbânî, Fazilet Neşriyat, c. 3, m. 17)
EBEDÎ KURTULUŞ İLİM, AMEL VE İHLAS İLEDİR
İmâm-ı Rabbânî kuddise sirruh Hazretleri buyurdular: “İnsanın ebedî kurtuluşa erebilmesi için üç şey lâzımdır: İlim, amel ve ihlas. İlim iki kısımdır: Birincisi, amel etmek için öğrenilen ilim ki bu, fıkıh ilmidir. İkincisi ise sadece itikâd (inanç) ile alâkalı kısımdır. Bununla alâkalı mevzular, fırka-i nâciye (kurtuluşa eren topluluk) olan
234 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.