Merhaba. Bu kitabı Süleyman Ateş'in "Gerçek Din Bu" adlı kitabıyla beraber okudum. Ateş, genel olarak Dursun'un istemeyeceği kadar akılcı bir yaklaşım içerisinde. Ama bununla birlikte birçok kişiye nazaran da aykırı bir düşünce yapısına sahip. Miracı, recm cezasını, peygambere atfedilen mucizeleri vs.. kabul etmiyor. Bunların aksine
Gazze'li çocuk dua istedikten sonra Gazze'li bir âlimden, İmam Şâfîî'den şu dizeleri okudu: "Duayı hor görür, onu küçümser misin/ Dua nelere kadir nereden bileceksin/ Gecenin okları hedefi şaşmaz ama/ Zamanı vardır/ Ulaşır yerine saati dolduğunda." "demek oka benzetiyor İmam Şâfîî duayı!" diyecek oldum. Çocuk "Hem ne oklara!" diyerek, yeni mısralarını okudu İmam'ın: "Savaşmaktan yıldığın nice zalimler vardır/ Kader öyle bir düşürür ki onları ağına/ İslâm denince ibadet/ ve zırhlarla korunmak mümkün olmayan/ Dualar gelir aklıma./ Bil ki zalim kurtulsa da elinden/ dua oku vardır arkasında./ Kas Şehri'nin oku gibi keskin/ Peşinden gelen./ Ki o okun püskülleri kirpikleridir uykusuz gözlerin/ Ve o kirpikler ki gözyaşlarını taşır."
İMAMI ŞAFİİ'DEN MÜTHİŞ BİR DERS...
İmamı Şafii talebelerinden biri olan Yunus ile müzakere yaptığı bir meselede ihtilafa düşer.
Öyle ki talebesi öfkesinden dolayı dersi terk eder ve evine gider.
Akşam olunca Yunus kapısının çalındığını fark eder. ‘Kim o?’ der.
Kapıdaki kişi, ‘İmamı Şafii’ der.
Yunus, kapıyı açar ve İmam Şafii’nin kapıda beklemekte olduğunu görür ve hocasının ayağına kadar gelmesine şaşırır.
İmam Şafii kapıyı açan talebesi Yunusa şunları söylemiştir:
1-Ey Yunus, bizi birleştiren yüzlerce mesele dururken bir mesele mi bizi ayıracak?
2-Ey Yunus, yaptığın ve üzerinden geçtiğin köprüleri yıkma! Bir gün o köprüden geri dönmen gerekebilir!
3-Ey Yunus, hatadan nefret et ama hataya düşenden nefret etme.
4-Bütün kalbinle günaha öfkelen ama günahkara acı, ona merhamet göster.
5-Ey Yunus, sözü eleştir ama sözü söyleyene saygı göster.
6-Ey Yunus Görevimiz, hastalığı tedavi etmektir, hastayı yok etmek değil.
Büyük İmam Allah senden razı olsun, toplum olarak bu nasihatlara çok ama çok ihtiyacımız var..
Kalbini uğursuzluk düşüncesi ile doldurup bize de ümitsizlik aşılayarak ufkumuzu daraltan kimseye söyleyin :
Mutluluğun sırrı, hayatı yaratıp rızıkları taksim eden Allah'a hüsn-ü zanda bulunmaktır.
Şayet bir meselede açık bir delil yoksa ve konunun hükmü ictihad üzere bina edilmişse, Müslüman o meselede insanların en çok bileni ve en takvalısı olarak gördüğü kişiye tabi olur. Bunu yapmasında bir sakınca yoktur.
Ancak eğer meselede zahir bir delil varsa Müslümanın gidip delile muhalif olmasına rağmen kendi imamının görüşünü alması caiz
"İMAM ŞAFİİNİN DİLİNDEN MÜTHİŞ BİR KADER MEFHUMU"
فَإِذا سَمِعتَ بِأَنَّ مَجدوداً حَوى
عُوداً فَأَثمَرَ في يَدَيهِ فَصَدِّقِ
Şanslı birisinin tuttuğu kuru bir dalın elinde yeşerdiğini duyarsan onu doğrula!
وَإِذا سَمِعتَ بِأَنَّ مَحروماً أَتى
ماءً لِيَشرَبَهُ فَغاصَ فَحَقِّقِ
Mahrum bir kimsenin içmek için gelidiği suyun çekildiğini
İbn Ebî Hâtim, Ahmed b. Seleme en-Nîsâbûrî'den naklediyor:
"İshak b. Râhûye Merv'de kendisinde İmam Şâfiî'nin kitapları bulunan (ölmüş) bir adamın karısıyla evlendi. Bu kadınla evlenmesinin tek sebebi ölen kocasından kalan Şâfiî'nin kitaplarıydı."
----
Zehebî, Ebû Nuaym, Beyhakî
Hz. Peygamber'den iki asır sonra ilk olarak İmam Şafii; Hz.Aişe'nin "Onun ahlakı Kur'an'dı" anlayışının yerine, "Onun sünneti/ hadisleri vahiydir" anlayışını yerleştiriyor.