Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İnsan-Allah ilişkisi / Tasdik
Marifet, aklın eylemi iken tasdik, kalbin eylemidir. Akıl, bilgiye ulaşır ve onu kavrar; kalb ise o eylemin doğruluğunu tasdik eder. İnsanın Rabbi ile kuracağı ilişkinin sağlıklı olması aklın iknasına, kalbin ise teskiniyetinin tam anlamıyla oluşmasına bağlıdır. Tasdik olmadan, iman; iman olmadan da Allah (cc) ile ilişki kurulmuş olamaz. Bundan dolayı salt bilgi/marifet iman için yeterli değildir. Onun için Kur'ân bedevi arapların teslimiyetini iman diye kabul etmez. "Bedeviler: 'İman ettik!' dediler. De ki: Siz iman etmediniz fakat İslâm (teslim) oldunuz. Çünkü daha iman kalplerinize girmedi. "(29) 29: Hucurât 49/14
Sayfa 54 - Siyer
İman-Akıl-Bilgi İlişkisi
Anlamak için gerekli olan tasdik değil, ilgili konunun empatik kavrayışına ve bilgisine sahip olmaktır. Önemli olan peşin hüküm değil , bilgidir; yüzeysellik değil, hakikate yönelik açıklıktır ve ön yargılarımızı korumak değil eleştirel düşünceye açık olmaktır.
Reklam
Peygamberliği kabul ettiğini diliyle ikrar edip, dinin kurallarıyla felsefeyi (hikmet) aynı düzeyde görenin durumuna gelince, gerçekte bu kişi peygamberliği inkâr etmiştir. Bu kişi, özel talihi sebebiyle insanların peşinden gittiği bir bilgeye inanmaktadır. Hâlbuki bunun peygamberlikle bir ilişkisi yoktur. Bilakis peygambere iman, aklın ötesinde bir aşamanın bulunduğunu, orada açılan gözün idrake konu olan özel geyleri algıladığını kabul etmektir. İşitme duyusunun renkleri, görme duyusunun sesleri ve bütün duyuların akledilirleri algılamaktan mahrum olması gibi, akıl da bu özel şeyleri kavramaktan mahrumdur.
Sayfa 220 - GazzâliKitabı okudu
_Az yemek, az uyku, az konuşmak ve herkesle düşüp kalkmamak. İşte doktora ihtiyaç olmaması için yapılması gerekenler bunlardır. _Az ye! Yedikten sonra hazmoluncaya kadar başka bir şey yeme! Zira şifa yemeğin hazmolunmasındadır. İnsanın sağlığını bozan yemek üzerine yemek yemektir. Tıp ilmi ki beyte sığdırılmıştır. Ve söylemenin güzeli de kısa
_Tanrı, ilk ateisttir. E. Hubbard _Din, gönüllü köleliktir. Herzen _Burada bir ateist yatıyor. Giyinip kuşanmış hazır, ama gidecek bir yeri yok; ne cennet ne de cehennem. Mezar taşı _Çürümüş bedenimden çiçekler çıkacak ve ben de onların içinde olacağım. E. Mumch _Bir zamanlar ateist olmak istemiştim. Artık vazgeçiyorum. Adamların tatili yok! H.
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun. _İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir. _Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur. _İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz. _Yanlış anlayanlar tarafından
Reklam
_Kadın olsam hayat kadını olurdum. _Bir çiçeğe konan kelebek olmaktansa, bir boka konan sinek olmayı tercih ederim. _Kelebeklerin ve arıların arzuladığı bir çiçek olmak varken, sinekleri cezbeden bir bok parçasıydım. _Beni soğuk, kibirli, ukala falan bulduysanız sizi sevmemişimdir. Sevdiğime kedi gibi olurum ben. _Yeterince dürüstsen, fazlasıyla
_Adem, Havva'yı seçti çünkü başka seçeneği yoktu. _Nefret, başarısızlığa uğramış sevgidir. _Nesnel olana karşı olan her tavır özneldir ve ironiktir. _Mükemmel aşk, insanın kendisini mutsuz edecek kişiyi sevmesidir. İki kişi birbirleri için yaratıldıklarını düşünmeye başladıkları anda ayrılma vakti gelmiştir çünkü devam ederlerse her şeyi
_Laiklik, medeniyettir. _Laikliği, her şeyin üstünde zorunlu buluyorum. _Cadılarla, hortlaklarla ve ruhlarla ilgilenmek, politikacıların işi değildir. Politikacıların görevi, kanunlarla sınırlandırılmıştır. Politikacı, ruhları, sıradan insanlardan daha iyi bilmez ve bundan ötürü, en az benim kadar cahil olan ve benim selâmetimle benden daha az
_İslamı akıl ve hoşgörü dini sayanlar kuranı mutlaka okumalı. Şeriat yalnızca bir inanç işi değil, binlerce yıllık ilkelliklerin, cinayetlerin, terörün, işkencenin kaynağıdır. Kuran Allah sözüyse kölecilik, cariyelik, küfürler, kısas-kan davası niye? _Bir şeyin "insanlık dışı" olması, islamcının umurunda değildir. Elverir ki "islam
Reklam
Yüce Allah'ı tanıma ve O'na itaat etme, Mûtezilenin görüşünün aksine, akılla değil, Allah'ın ve O'nun dininin buyurmasıyla görev halini alır. Çünkü akıl itaati ya bir yarar amacı gütmeden emreder ki bu saçmadır; çünkü akıl manasız bir şey (abes) emretmez; ya da bir fayda ve amaç için emreder. Bu fayda iki türlü olabilir: a. Yaratıcıya dönen bir fayda olabilir. Fakat bu Allah Teâlâ hakkında saçmadır. Çünkü O faydalardan ve amaçlar gütmekten uzak ve münezzehtir. İnkâr, iman, itaat ve isyan O'nun bakımından eşittir. (Bunların fayda ya da zararları Allah için değil kullar içindir.) b. Ya da fayda kulun amacıyla ilgili olabilir. Fakat bu da imkânsızdır; çünkü kulun (iman ve itaatinden dolayı) bu dünyada kazanacağı bir fayda yoktur. Aksine mükellefiyetler kulu yorar, (yasaklar da) onu zevklerinden alıkoyar. Ahirette sadece sevap ve ceza olacak. Fakat kul, Allah'ı tanıyıp itaat etmesinin karşılığı olarak Allah'ın kendisini ödüllendireceğini, kendisine ceza vermeyeceğini nereden bilecek? Demek ki akıl için itaat ve isyan birbirine eşittir; birini diğerine tercih etmesini sağlayacak bir eğilimi, bunlardan biriyle veya diğeriyle ilgili özel bir ilişkisi de yoktur. Sonuçta bu (ahiretteki karşılık) da ancak din aracılığıyla bilinecektir. Dinin ve aklın, anlamları ve görevi tespitteki rolleri böyledir. Emredileni terk etmekten dolayı cezaya çarptırılma korkusu olmasaydı görev de oluşmazdı. Çünkü görevin anlamı, yerine getirilmemesinden dolayı ahirette doğacak zarardır.
Sayfa 156 - DİB YayınlarıKitabı okuyor
Bakara Suresi 257. Ayet
257. Allah iman edenlerin velîsidir; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin velileri ise sahte tanrılardır; onları aydınlıktan çıkarıp karanlıklara sokarlar. İşte bunlar ateşliklerdir, bunlar orada devamlı kalıcıdırlar. [Kendi akıl ve iradelerini düzgün kullanarak sahte tanrılar yerine Allah'a imanı tercih edenler O'nun manevi yakınları (evliya) olurlar. Velayet ilişkisi iki yoldan oluşur: Akrabalık ve iman. Baba, dede, amca... çocuğun, torunun, yeğenin velisi olduğu gibi mümin kadınlar ve erkekler de birbirlerinin velîleridir (Tevbe 9/71). Veli, velâyeti altindaki insani korur, menfaatini gözetir, yardimcisi olur, tarafini tutar, sahiplenir ve gerektiğinde temsil eder. Bu âyette Allah, imana bağlı velâyet çerçevesine kendisini de dâhil etmektedir. Velisi Allah olan bir müminin elbette yolu aydınlık olur, yüce velisi onu karanlıklardan çıkarır, nura ve aydınlığa kavuşturur, kalbi huzurlu ve nurlu, zihni berrak, akli karışıklıktan uzak olur, yani mümin için tabii hal budur. Bu normal durumu bozan ârızaların giderilmesi için de başta "zikir" olmak üzere (Ra'd 13/28) çeşitli ibadetler vardır. Sahte tanrıları veli edinenlerin durumu ise müminlerinkinin aksinedir: Nur yerine zulmet, huzur yerine huzursuzluk, akıl karışıklığı, sapkınlık ve anarşi.]
...teist dinlere göre ne tek başına akıl ne de tek başına iman yeterlidir. İlahi bir dinde akıl ile iman birlikte ve uyum içinde olmalıdır.
Sayfa 11 - İstanbulKitabı okudu
[ Nuh dedi ki ] Rabbim bana mağfiret et [ 71 :28 ] , yani beni ve bana ait şeyleri gizle ki , değerim ve makamım bilinmesin. Allah'ı hakkıyla takdir edemediler [ 22:74 ] ayetinde buyurduğun gibi , senin de kıymetin bilinmemiştir. Ana-babama da mağfiret et [ 71:28 ] ; çünkü ben , onların sonucuyum. Ana-babam , akıl ve doğadır. Evime girene de mağfiret et [ 71:28 ] ; ev , kalptir. İman ederek girene [ 71:28 ] , yani kalbimde bulunan ilahi haberleri doğrulayarak oraya girene de mağfiret et. Söz konusu şey , nefslerinin kendilerine söylediği şeydir. [ Ayrıca ] erkek müminlere ve kadın müminlere de mağfiret et [ 71:28 ] ; erkek müminler akıllar , kadın müminler ise nefslerdir. Zalimlerin ise helakını artır [ 71:28 ]. " Zalim " [ karanlık anlamındaki ] zulumat kelimesinden türetilmiştir. Onlar karanlık perdeler ardında gizlenen ve saklanan bilinmeyen ve tanınmayanlardır. Böylece Hakkın yüzünü kendi dışlarında gördükleri için , kendi nefslerini bilemezler. Bu , İbnü'l - Arabî'nin nefs görüşüyle ilgili bir konudur. Bu konuda sûfiler , büyük ölçüde İslam filozoflarının nefs ve nefsin bedenle ilişkisi görüşünü benimsemiştir. Ancak Davud Kayserî , burada akıl ve doğa derken kastedilen şeyin teorik akıl değil , Âdem ve Havva'nın görülür âlemdeki yansıması olan ruh ve nefs olduğunu belirtir .
Sayfa 68 - Alfa | AraştırmaKitabı okudu
46 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.