Gidin, akşamları, yamru yumru evlerin yılankavi sınırladığı kuytu mahallelerde dolaşın; oralarda sokak ortalarında ağlayan çocuklar göreceksiniz; onlardan ağlamayı öğrenin!..
Hastahane önlerinde, adliye koridorlarında, hapishane kapılarında, yazıhane eşiklerinde, maden kuyularında, tarla hendeklerinde...
Daha nerelerde, nerelerde?.. Kansızlıktan kurumuş bir insanlık kaynaşıyor.
Seyredin ve ağlamayı öğrenin!
Bit pazarına uğrayın, oralarda yerlere serilen eşyaya bakın; ölen çocuğunun minicik kazağını satmaya gelenle, bunu düşürmeye bakanın edalarına dikkat edin; ağlamayı öğrenin!
Hiçbir şey yapamazsanız, kırlara çıkın, kuş yuvalarını bozmak için ağaçlara tırmanan haylazlara
katılın; cıvıl cıvıl imdat isteyen yavru kuşları, sonra, havada kıvrımlar çizerek acı acı çığlık koparan
anne kuşu görün; ağlamayı öğrenin! Yavrusunu ensesinden dişleyip selamete götüren uyuz ve topal
kediye baksanız yeter...
Ağlamayı öğrenin!
Sakın, öğrenemeyiz, demeyin; ben öğrendikten sonra, siz
nasıl öğrenemezsiniz?