Al-i İmran/116
116) O kimseler ki kâfir olmuşlardır; gerçekten ne malları, ne de çocukları, Allâh(ın âzabın)dan hiç bir şeyi asla kendilerinden defedemeyecek (, rah metinden hiçbir şe yi de temin edemeyecek)tir. İşte onlar, ancak o (cehennem) ate şin(in dâimî) arkadaşlarıdır. Kendileri onun içinde (bir daha çık mamak üzere) ebedî kalıcılardır. Bu âyet-i kerîme, mal ve çocuklarıyla iftihar ederek: “Biz çok mal ve evlat sahibiyiz, öyleyse asla azap olunmayız!” diyen Ya hudiler ve müşrik Araplar, bir de Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`e düşmanlık uğrunda çok mal kazanıp harcama gayretine giren diğer kâfirler hakkında nâzil olmuştur.
Al-i İmran/50
50) Bir de (Allâh-u Te`âlâ beni) önümde bulunan Tevrât’ı doğrulayıcı ve (Mûsâ (Aleyhisselâm) ın şerî’âtından) üzerinize haram kılınmış olan şeylerin bir kısmını sizin (faydalanmanız) için helâl kılayım diye (gönderdi)! Ayrıca ben size (risâletimin doğruluğuna dâir) Rabbinizden birçok âyet de getirdim. O halde Allâh’tan hakkıyla sakının ve bana itaat edin. Rabî’ (Radıyallâhu anh)`dan nakledildiğine göre; Îsâ (Aleyhisselâm)`ın şerî`âtı, Mûsâ (Aleyhisselâm) ın şerî’âtinden daha hafifti. ÇünküTevrât’ta; içyağları, tırnaklı hayvanlar, deve eti, bazı balıkvekuş türlerinin yenmesinin harâmiyeti ve cumartesi günü çalışma yasağı gibi ağır hükümler vardı. Îsâ (Aleyhisselâm) ise İncîl’de bu hususta birtakım kolaylıklar getirildi.
Reklam
TEVBE/72
Allâh o inanan erkeklere ve inanan kadınlara; (köşklerinin ve ağaçlarının) altlarından ırmaklar akmakta olan ve içinde ebediyyen kalacak oldukları cennetler, bir de (o cennetin en gözde ve güzîde yeri olan) Adn cennetlerinde bulunan pek hoş meskenler vaat etmiştir. Allâh’tan pek az bir rıza (ve hoşnutluk) ise, (cennetlerden ve tüm nimetlerden)
Maazallah Şeytan Doldurur ;]]
Silah bir bakıma nefes alan, yaşayan bir şeydir. Kendi sesi bile vardır. Onu elinize alır almaz sizinle konuşmaya başlar. Kulaklarınıza fısıldar. Üstünüzde durduğu sürece size fısıldayacaktır. Tekrar tekrar, size yalnız bir şeyi söyleyip durur. '' Kullan beni. '' Onu ateşlemenizi isteyip durur.
Sayfa 100Kitabı okudu
Al-i İmran/143
143) Andolsun ki; gerçekten siz (Bedir’de kaçırdığınız şehitlik mertebesine ulaşmak için, Uhud günü muhârebeye çıkıp şehit olarak) ölmeyi, daha on(un zorluğun)a kavuşmanızdan önce kesinlikle arzulamıştınız. Şimdi ise hakikaten onu gördünüz ve hâl-i hazır da siz (kardeşlerinizin gözünüzün önünde şehit edildiğine) bakmaktasınız (, peki bu durumda niye geri döndünüz, şehitlik isteğinizde sâdıksanız, peygamberinizle birlikte niye sebat etmediniz?) Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Bedir’e ansızın çıktığı için, orada harp olacağını zannetmediklerinden o muhârebede bulunma şerefini kaçıran, sonra Bedir ashâbı hakkındaki fazîletleri duyduklarında çok pişmanlık yaşayan kimseler, kâfir ordularının Medîne üzerine geldiği haberini alınca, Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in, Medîne’de kalıp müdafaa yapma teklifine rağmen Uhud’a çıkarak şehit olmayı istemiştiler. Fakat okçuların Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in emrine uymayıp mevzilerini terk etmeleri nedeniyle yaşanan bozgun üzerine ekseriyet sebat gösteremedi. Ancak Enes ibni Nadr gibi: “Ey Allâh! Bunların yaptıklarından sana sığınıyorum!” diyerek harbe girişen ve cennetin kokusunu hissettiğini söyleyerek şehit oluncaya kadar çarpışan sâdık kimseler de vardı. İşte bu âyet, evvelce harbi arzulayarak ölümü temenni ettikleri halde, onun sebeplerini açıkça gördüklerinde kaçmaya yeltenen kimselere bir sitem mâhiyetindedir.
Tebeşir, kağıdın yağını alır; kalemin ve mürekkebin akışlarını kolaylaştırır. Bu, tıpkı tevbe etmeğe benzer. Yani, önce yapılan bir ihmalin zararı giderilmeden, onun üzerine yapacağımız güzellik binasını belki de kurmağa imkan bulamayız.
Sayfa 162Kitabı okudu
Reklam
439 öğeden 171 ile 180 arasındakiler gösteriliyor.