Kendime geldiğimde Tebriz'in Kapalıçarşısında, zamanı ışığa çeviren kubbenin altında hâlâ Yasemen'in koluna tutunmuş duruyordum.
"Hocam" diyor Yasemen, yüzüme bakarak. O kadar.
Işık hevenginin altındaki halı dengine bakıyorum. Bütün bunları ben mi yaşamıştım? Bütün bunlara ben mi tanık tutulmuştum?
O sırada "Gidelim mi hocam?" diyor Şahapzade. "Yarın yolcuyuz, erken kalkmak gerek."
"Gidelim" diyorum.
Yarın Taht-ı Süleyman'a doğru gideceğiz. Öyle mi? Ben çoktan gittim. Ama bir daha gidelim.