Siyasi ve dini inançların güçlü olmasının nedeni, aksini düşünen insanlara karşı savunulması zorunluluğudur.
Bugün özellikle eşcinselliğin toplumsal dokuyu nasıl tahrip ettiğine, aile hayatını nasıl yok ettiğine ve neticesinde ekini bozduğuna dair bir yığın alamet var. Bu alametler yeni ortaya çıkmış değil, ama eş cinselliğin yayıldığı, meşrulaştırıldığı, yetmiyor bir de bütün toplumu esir almaya çalıştığı yerlerde nelere mal olduğu gün gibi ortadadır. Bu işin Avrupa'da neredeyse yeni bir ahlaki norma dönüşmüş olduğu ve eş cinselliğin artık bir özgürlük meselesi olmaktan bile çıkmış, artık başka insanların hayatlarına, normlarına, inançlarına müdahale edecek boyuta gelmiş olduğu da bir gerçek. Bugün dünyada siyasette, kültürde, finans ve iş dünyasında, hatta bilimde eş cinsel lobisinin efsanevi Yahudi lobisinden daha güçlü ve etkili hale gelmiş olduğu da... Bütün bu alanlarda etkinliğini sürdüren eş cinsel lobisinin oturtmaya çalıştığı yeni norm düzenini bir türlü kabul ettiremediği bir alanın din olduğu anlaşılıyor. Aslında eş cinsel lobisi Avrupa'da ne yapıp edip Hristiyanlık üzerinde arzuladığı bu iktidarı neredeyse tesis etmiş durumda. Yahudiliğin de Hristiyanlığın da apaçık günah saydığı eş cinselliği, rahipler bugün eş cinsel iktidarın lanetinden kaçındıkları için vaazlarına konu edinmekten çekinmektedirler.
Reklam
"6 milyar kişiye karşı bir kişi ne yapabilir ki?... Bunun da sadece bir inanç olduğunu bilmemiz gerekir. Ve inançların dünyayı şekillendirecek gücü vardır."
Önyargı
"Önyargılar, hedefi belirlenmiş güçlü inançlardan başka bir şey değildir ve sadece enerji dağılımı yoluyla diğer insanları etkilerler."
Raskolnikov'un Pandemi Rüyası
Kendine gelmeye başladığında, ateşli ve deli gibiyken gördüğü rüyaları hatırladı. Rüyasında, bütün dünyanın, Asya’nın içlerinden Avrupa’ya kadar yayılan bilinmeyen, korkunç bir veba tarafından kavrulduğunu görmüştü. Bir kaç ayrıcalıklı, seçilmiş insanın dışındaki herkes mahvolacak, yok olacaktı. İnsanların gövdelerine yeni tür bazı virüsler saldırıyorlardı; ama bu virüsler akıl ve irade yüklüydüler. Bunların bulaştığı insanlar âdeta deliriyorlar ve şiddet dolu bir hâle geliyorlardı. Ama hiç kimse kendini bu virüslerin bulaştığı insanlar kadar zeki ve güçlü hissetmiyordu. Hiçbir zaman kararlarını, bilimsel sonuçları, ahlakî inançları bu kadar sarsılmaz ve tartışılmaz bir biçimde doğru olarak kavramamışlardı. Bütün köyler, şehirler, insanlar bu virüsle çıldırdılar. Daima tetikteydiler. Birbirleriyle asla anlaşamıyorlardı. Herkes gerçeğin sadece kendinde olduğuna inanıyor, diğerlerine bakarak göğüsünü dövüyor, yakınıyor, ellerini ovuşturuyordu. Kimi dava etsinler, nasıl yargılasınlar bilemiyorlar, neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda anlaşamıyorlardı. Bütün ordular arasında savaş vardı; ama bu orduların askerleri daha uygun adım yürürken kendi aralarında kavgaya başlıyor; sıraları ve otoriteleri bozuluyor, birbirleriyle süngüleşiyor, birbirlerini boğazlarak kırıp geçiyorlardı. Şehirlerde tehlike çanları tüm gün boyunca çalıyor; herkes toplanmaya çağrıyorlar, ama kimse onları kimin, neden topladığını bilmiyor ve herkes büyük bir korkuya boğuluyordu.
Pekçok eskidenmiş o, dili tanrıyla bir tutmak. Örneğin, bir zamanlar Hindistan'da (bugün nasıldır bilmiyorum) Söz bir tanrıymış. Hintliler Vak diye adlandırdıkları Söze, Dile, Konuşmaya tanrıların tanrısı gözüyle bakarlarmış. Nitekim bir Hint kalıntısı uyarınca: "Bütün tanrılar Söze bağlıdır, hayvanlar da insanlar da, bütün yaratıklar Söze dayanır. Söz gelip geçmeyendir, hep varolan yasanın ilk doğurduğu Sözdür, Veda'ların anasıdır Söz, tanrılar dünyasının kilit taşıdır." Tanrı inançlarını paylaşmıyorum ama dilin gücunü görüp anlamada Hintlilerin gösterdigi bu inceliğe doğrusu hayranım. Dilin eşsiz gücünü belirtmek için eskilerin dilde tanrıca bir şey aramaları gerekliydi belki.
Sayfa 28
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.