"İnsanlar, sadece 'inandık' demekle kendi hallerine bırakılacak ve çok çeşitli yollarla imtihana tabi tutulmayacaklarını mı sandılar?" (Ankebut, 2).
"Şu muhakkak ki gerek mallarınızda, gerek canlarınızda imtihana tabi tutulacaksınız"
(Al-i İmran, 186).
"Sizi mutlaka imtihan edeceğiz, ta ki içinizden
mücahede edenleri, sabır ve sebat gösterenleri ortaya çıkaracak ve gösterdiğiniz yararlılıkları imtihan meydanlarında örnek göstereceğiz (Muhammed, 31).
ufak tebessümler ile taş, duvar
ve sanki hiç doğmamış kadar
geçimsiz bir sonbahar kadını
biz kırk metrekareye dört kişi sığdık
zahmetine katlanılmış şu soğuk şu hain
şu hüsrana mahkûm yontmaları duvarlara dizdik çeşitli el işleri çekiyor canım işte
kocakarı çeyizlerinden
kımıldaması zor geliyor
hangi kolum ulaşmak istese yahut
hangi ruhun
Tanrı var mı?
Acının en derinini yaşarken o acı için şükr etmeli ve minnettar olmalıymış insan. Öyle diyor kitapta. O zaman iyileşirmisiz. Sorun yok . İnandık ama iyileşemedik zamanla. Sadece dışımız mutlu. Hafifliyoruz zamanla. Unutmuyoruz.
Bir çoğumuz en sevdiklerimizi kaybettik, yine de yaşıyoruz.
Kimimiz inanıyor kimimiz inanmıyoruz Tanrının varlığına. Yine de insan dogulup büyüdüğü muhit çok önemli. Müslüman da ola bilir, Hıristiyan da ve yahut başka bir dine də inana bilir . Peki ya inanancak bir şeyi olmayanlar ne yapmalı?
Kitapda anlatılsaydı sevinirdim
Benim tanımadığım dostlarım, kız kardeşlerim...
Biz sık buluşamazdık. Özlerdik çok birbirimizi. Sonra bir anda beklenmedik bir yerde kavuşuverirdik. Ben ilk "Yalansız kul mu var? Girdiğin yol mu dar? İçin neden üşür, çıktığın dağ mı kar?" diye soruyla başlardım lafa. Sen de "Buranın adı İstanbul." diye cevap verirdin.
Gözümde
İnsanlar (dünyada Allah'a ibadet ve itaat etmeden, çeşitli çile ve güçlüklerle, bazen de verilen bol mal ve refah ile) imtihan edilmeden (sadece) "inandık" demeleriyle bırakılacaklarını mı sandılar?