Kendine iyi bak dileklerine; görüşürüz
niye görüşeceksek
şadırvanlara,antik dünyaya; roma ve üç kıtaya
sözleşmelere ve sosyal sigortalara
yerlere tükürmemeye
-göklere tükürebilirsiniz-
israiloğulları israilkızlarını öldürürken
iyiydik,penyelere inanıyorduk
Biz Birinci Dünya Savaşı'nın başında doğmuştuk. Ergenlik çağında 1929 krizini yaşadık; yirmilerimize geldiğimizde ise Hitler'i. Ardından Etiyopya Savaşı, İspanya'daki iç savaş ve Münih geldi. İşte bunlar eğitimimizin temelleriydi. Sonra da İkinci Dünya Savaşı, yenilgi ve Hitler şehirlerimize, evlerimize kadar girdi. Böyle bir dünyada doğup büyümüştük, neye inanıyorduk? Hiçbir şeye. En başından beri kendimizi giymeye zorladığımız şu inatçı onlardan başka hiçbir şeye. İçinde var olmaya çağrıldığımız dünya absürt bir dünyaydı ve sığınabileceğimiz başka bir dünya da yoktu. Hitler'in ölümüyle artık pek çok şeyi biliyoruz. Bunlardan ilki, Hitlerizmin içine işlemiş olan zehrin ortadan kalmadığı ve her birimizin içinde mevcut olduğudur. Öğrendiğiniz başka bir şey de ne iyimser bir var oluş kavrayışını ne de mutlu sonu kabul edebileceğimizdir. Fakat iyimserliğin aptalca olduğuna inansak da insanlar arasındaki eylemlere ilişkin kötümserliğin de korkakça olduğunu biliyoruz.
A. Camus
İbsen,Cézanne,Freud'un çalışmaları odenli
Çığır açicıydı ki çoğumuz modern zamanların peygamberleri olduğuna inanıyorduk........onlar boşluk çağından önce yaşıyorlardı.......Şimdi 20 yy ın ortasındaysa gerçek peygamberler maalesef S.Kierkegaard,F.Nietsche ve F.Kafka.