Osmanlı deniz gücünün zayıflamasının birkaç nedeni vardır. İnebahtı Savaşı sırasında Osmanlı donanması hala, düşmanın güçlü borda atışları yapan büyük yelkenli gemilerine karşı etkisiz kadırgalardan oluşuyordu. Özellikle, 1 6. yüzyılın sonlarına doğru Hollandalılar ve İngilizlerin gelmeleriyle Akdeniz'e bu tür gemiler hükmedecekti. l 607'de Sir Thomas Sherley, bir İngiliz savaş gemisinin on Türk kadırgasını yenebileceğine dikkat çekmiştir. Osmanlı donanması yeni gemileri ancak çok geç ve büyük güçlüklerle edinebildi. Başka bir önemli etmen de, Hıristiyan Akdeniz devletlerinin birleşik donanmalarının karşısına çıkacak kadar güçlü bir Osmanlı donanmasının donatım ve bakımının güçlüğü idi. Ayrıca, donanmaya mali destek sağlamak için salınan olağanüstü vergiler ülkede geniş çapta hoşnutsuzluk ve huzursuzluk yaratmış, İnebahtı'dan sonra eyalet askeri güçleri deniz savaşlarına katılmaktan kaçınmak için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı. İmparatorluğun, maddi olanaklarını yitirmiş olduğu bir gerçekti.
Kimdi bu Gandi? Cidden Hintlileri, İngiliz'in elinden o mu kurtarmıştı?
Gerçek adı Mohandas Karamçand olan Gandi, 1869'da İngiliz işgalindeki ve Müslümanların yüzde 60-65 gibi büyük çoğunluğunu oluşturduğu ve yaklaşık bin yıldır Müslüman Türklerin idaresindeki Hindistan'da doğar. 1888'de İngiltere'ye gider ve birlikte
" Gezegenimiz "diğer uzay cisimlerine kıyasla pek büyük değildir ve ben gezegenimizde İngiliz İmparatorluğu adında, diğer her şeyden soyutlanmış, daha küçük bir gezegen kurmaya kalkmamızda bir anlam göremiyorum."
Abdülhamid Han'ın bizzat kendileri, komprador sultan olarak yabancı kumpanyaların imtiyazlarina ve yabancı devletlerin sömürüsüne sunmuş
İmparatorluğu ... Her alanda Batı emperyalizmine peşkeş çekilen vatan toprakları üstünde Alman - ingiliz - Fransız rekabeti birbirine girmiş... «0 pa-
şa senden, bu nazır benden» çekişmesi, Babıali'de yüz kızartıcı rezaleti ayyuka yükseltmiş. Komprador Sultan, en güçlü iki emperyalist arasında bir tahtıravalli kurmuş... İngilizlere verilen tavizler Almanları, Almanlara verilen imtiyazlar İngilizleri öfkelendirirken İmparatorluk toprakları parça
parça elden gidermiş ...
YENİ DÜNYA DÜZENİNİ TÜRKLER KURUYOR
Batı emperyalizminin yeni dünya düzeni palavrasını beyin savaşları komutanı Mustafa Kemal Atatürk'ün bir askeri boşa çıkarttı.
Dünyanın yönetimi yeniden Türklere geçtiğine göre biz neler yapacağız ona odaklanma zamanıdır.
Her alanda gelişen Asya güçleri Rusya ve Çin dayatmacı batı emperyalizmine karşı
Theodor Herzl tarafından 1897'de Basel'de 1. Siyonist kongresi yapılırken bu toplantıda Herzl, Dünya Siyonist Teşkilatı'nın başkanı seçildi ve yaptığı açılış konuşmasında: "Biz Yahudi ulusunu barındıracak olan evin temelini atmak için buradayız" diyerek ana niyet ve hedefi ortaya koydu.
Toplantıda Alınan dört maddelik ana kararlar:
1. Sultan Abdülhamit tahtan indirilecek.
2. Osmanlı Devleti yıkılacak.
3. İlk 50 yıl içerisinde İsrail devleti kurulacak.
4. 100 yıl sonra da yani 1997 yılında Büyük İsrail devleti kurulacak.
Önce Osmanlı'dan İsrail Devleti'ni kurmak için para karşılığında toprak satın alınmak istendi. Osmanlıya bu topraklar karşılığında:
1.Osmanlı devletinin otuz üç milyon İngiliz altınına ulaşan borçlarının tamamının ödenmesi,
2. İmparatorluğu korumak için 120 milyon altın franka mal olacak deniz filosu yaptırılması
3.Devletin mali durumunu canlandırmak için otuz beş milyon altın lira borç vermesi teklif edildi.
Fakat Sultan Abdulhamid, "Bu topraklar kanla alınmış- tır, ancak kanla verilir" diyerek bu teklifi reddetti. Bunun üzerine Siyonist kongrede alınan dört maddelik ana kararların uygulamasına geçildi.
Siyonistler bu kararlarını siyasi, ekonomik ve askeri alanlarda adım adım uyguladılar. Bu adımların sonucunda õnce Emanuel Karasu'nun başında olduğu heyetin tebliği ile Sultan Abdulhamid tahttan indirildi. Sonrasında Osmanlı parçalandı, kongreden tam 50 yıl sonra da 1948 de İsrail devleti kuruldu. Geride tek hedef kalmıştı o da vaat edilmiş topraklar üzerinde başkenti Kudüs olan büyük İsrail Devleti'nin kurulmasıydı.
İngiliz Deniz Kuvvetleri Bakanı Winston Churchill, Avrupa'nın uçurumun en kenarında dolaştığı, fakat Birinci Dünya Savaşı'nın henüz patlamadığı, İngiltere'nin de savaşa taraf olmadığı bir tarihte, 28 Temmuz günü verdiği bir talimatla, yapımı tamamlanmış olan Sultan Osman ve Reşadiye'yi teslim almak üzere İngiltere'de bulunan 1.300 Türk denizcisinin zırhlılara çıkmasının ve gemilere Osmanlı bayrağı çekilmesinin engellenmesi talimatını vermiştir. Sancak çekme töreninin yapılmasına sadece yarım saat kala verilen bu emrin sonucunda, Osmanlı subaylarının protestolarına karşın İngiliz deniz piyadeleri güvertelere çıkmış, kaptan köşklerine el koymuşlardır.
İngiliz hükümeti de Churchill'in Osmanlılar için inşa edilmiş iki zırhlının İngiliz donanmasına katılması yolundaki görüşünü hiç duraksama göstermeksizin benimseyecek, 31 Temmuz günü yani Osmanlı İmparatorluğu'yla Almanya arasında ittifak anlaşmasının imzalanmasından iki gün önce, tüm bedelleri ödenerek büyük fedakârlıklarla Osmanlılar için satın alınmış olan zırhlılara el koyma kararı alınacaktır. Böylece, Sultan Osman I bir çırpıda HMS Agincourt, Sultan Mehmet Reşat ise HMS Erin olup çıkar.
İş Kültür Yayınları'nın biyografi serisinde en çok beklediğim kitaptı, uzun süre baskısı da yoktu. 1.100 sayfalık bir yaşam manifestosu diyebiliriz. Churchill 20. yüzyıla damgasını vurmuş, 7'den 70'e, doğudan batıya aldığı kararlarla herkesin hayatını etkilemiş bir politikacıydı. Victoria çağından Elizabeth çağına geçişte üzerinde
Bolşevik yönetimi, Rusya İmparatorluğu dahilinde kendilerine karşı gösterilen direnci kırmak için muhtelif cephelerde ve bu arada Kafkaslarda çarpışan askeri birlikleri Moskova’ya çağırmak mecburiyetinde kalmıştı. Kafkas bölgesini boşaltırken Rus birlikleri silahlarının önemli bir kısmını Ermenilere bırakmıştı. Tam bu sırada Türkiye’nin de harpten yenik çıkarak Mondros Mütarekesini imzalaması, Ermenileri Kafkaslarda tek başına bırakmıştı. Rus ordusunda öncü birlikler olarak vazife gören Ermeniler ile bölgede yaşayan ve Türkiye’den giden militanların ilhakı ile oluşan Ermeni kuvvetleri, Ruslardan aldıkları silahlarla bölgede kanlı bir katliama girişmişlerdir. Yüzbinlerce Azerbaycan ve Doğu Anadolu Türkü’nün öldürüldüğü bu Ermeni katliamı, bölgede bulunan Rus ve İngiliz'in subaylarını dahi isyan ettirmiştir.