Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Aytaç Zehir

Aytaç Zehir
@innocent__
twitter.com/ZehirAytac Yazar, Tercüman, Çevirmen, İngilizce Öğretmeni, YDS-YKS Dil, Balık Burcu, Amatör Fotoğrafçı, Pasör-Libero, Hasta Galatasaraylı...
İngilizce Öğretmeni
Anadolu Üniversitesi ELT
Ünye
Üsküdar
14 okur puanı
Mayıs 2019 tarihinde katıldı
Zayıf bir şeye değer verirsen kırılır ve kırıldığında seni de kırar.
Sayfa 173Kitabı okudu
Reklam
"Böyle yaparak başaramayacaksın," diye bağırdı kız. "Haberin olsun! Kaçamazsın! Ben senin kaderinim, duydun mu?" Kader diye bir şey yok, diye düşündü Geralt. Yok öyle şey. Tek bir kader var, o da ölüm. İki ağızlı kılıcın öbür ağzı ölüm. Biri de benim. Öbürü de adım adım peşimi bırakmayan ölüm. Seni bu kadere terk etmem, edemem, Ciri.
Sayfa 369Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Aşk, yalnızca almak değil, vazgeçmeyi de bilmektir, özveride bulunmaktır.
Sayfa 222Kitabı okudu
“O halde beyaz atlarını kamçıla, Yen, bırak kuzeye, buzların hiçbir zaman çözülmeyeceği yere doğru koşsunlar ki buz parçam hiç erimesin. Bir an önce senin buzdan sarayına ulaşmak istiyorum.” “Öyle bir saray yok.” Yennefer’in dudakları titredi. “Bir simge o. Bizim kızak yolculuğumuz da ulaşılamaz bir düşe ulaşma çabası. Çünkü ben, elf kraliçesi, sıcağı arzuluyorum. Sırrım bu. Kızağım beni bu yüzden her yıl tipi yağarken kentten kente taşır ve her yıl sihrimin değdiği kişi kızağının dizginini benim kızağıma kaptırır. Her yıl. Her yıl yeni biri. Sonu yoktur bunun. Çünkü beni çeken sıcaklık aynı zamanda büyücülüğü, sihri ve büyüyü yerle bir eder. Buz yıldızımın değdiği eşim, ansızın sıradan biri olup çıkar. Ben de onun buzları çözülmüş gözlerinde diğer... küçük fanilerden biri oluveririm.” “Ve kusursuz beyazın altından bahar çıkagelir sonra,” dedi Witcher. “Görünen Aedd Gynvael’dir, şu adı güzel, kendi çirkin kasaba.
Sayfa 138Kitabı okudu
Reklam
“Erkekler eski sevgilileriyle görüşüp anılarını tazelemeyi severler. Bir zamanlar yaşanmış bir aşk sarhoşluğunun onlara kadınlara ömür boyu sahip olma hakkı gibi bir şey tanıdığını sanmaya bayılırlar. Bu duygu kendilerini iyi hissetmelerine katkı sağlar. Yani sen istisna değilsin. Her şeye karşın.”
Davasına kimsenin sahip çıkmadığı, kimsenin yakınlık göstermediği, bir iğnenin ucuna yerleştirdiği sıradan bir sineği bile alıp mikroskop altında incelemeyi ihmal etmeyen doğa bilimleri uzmanlarının dahi dikkatini çekmeyen bir yaratık, ömrünün son günlerinde de olsa palto biçimine bürünmüş ışıl ışıl bir misafir tarafından ziyaret edilmiş, yoksulluk içinde geçen kasvetli yaşamı bir an için bile olsa renklenmiş, sonra da çarların ve dünyadaki diğer tüm hükümdarların üzerine çöken felaket onun da karşısında belirmiş, yıllarca dairedeki arkadaşlarının acımasız alaylarına sabırla katlanan Akakiy Akakiyeviç bir hiç uğruna bu dünyadan sessizce göçüp gitmişti.
Tüm eşyası, bir deste divit, iki düzine beyaz kâğıt, üç çift çorap, pantolonundan düşen iki ya da üç tane düğme ve okuyucuların zaten aşina olduğu o eski ‘sabahlıktan’ ibaretti.
Hemen boğazı ağrımaya başladı; eve vardığında tek kelime bile edecek gücü kalmamıştı; kendini yatağa attı. İşitilen esaslı bir azar kimi zaman insanı bu hallere düşürebiliyor işte!
Akakiy Akakiyeviç bayramlıklarına yeni kavuşmuş bir çocuk gibi mutluluktan uçarak yürüyordu. Attığı her adımda omuzlarında yeni paltosunun olduğunu düşünüyor, içi içine sığmıyordu. Hatta yüreğinde dalga dalga kabaran mutluluk sayesinde birkaç kez gülümsedi bile yürürken.
Reklam
Evet, belki karnı doymuyordu, ama tüm düşüncelerinde yer eden ‘gelecekte sahip olacağı paltoyla ilgili hayaller’, ruhunu yeterince besliyordu. Sanki yaşamında eksik olan bir şeyin yarattığı boşluk doldurulmuştu; sanki evlenmişti; sanki yanında, yaşamakta olduğu anı paylaşan biri vardı, artık yalnız başına değildi; sanki hoş bir hayat arkadaşı önünde uzanan yaşam yolunu kendisiyle birlikte ve el ele yürümeye razı olmuştu. Takdir edersiniz ki bu hoş hayat arkadaşı, kalın vatkaları ve dayanıklı bir astarı olan paltosundan başkası değildi.
Not for nothing had he first seen the light of day in a lonely lair and fought his first fights with the ptarmigan, the weasel, and the lynx. And not for nothing had his puppyhood been made bitter by the persecution of Lip-lip and the whole puppy pack. It might have been otherwise, and he would then have been otherwise. Had Lip-lip not
Sayfa 172Kitabı okudu
Nefsine karşı yaptığı büyük fedakarlığın gururu, şimdi bir ölünün mirasına konmayı ona küçüklük gibi gösteriyordu.
Sayfa 112Kitabı okudu
Ömrünün bu en güzel gecesini, ömrünün bu en korkunç gününün takip etmesi mi mukadderdi? Neydi bu içinden çıkılmaz meseleler? Neydi bu mavi göğe veya sevgili bir yüze bakmayı zevk almaktan çıkaran hisler ve üzüntüler?.. Yusuf bunlara alışık değildi. Vaziyeti onu o kadar sıkıyordu ki, bir arşın eninde ve boyunda bir kafesin içine kapatılmış gibi, çırpınmak arzusu duyuyordu.
“Ne yapıyorsunuz? Niçin ağlıyorsunuz?” diye sordu. “Görmüyor musunuz, bu geceden ve bu tabiattan ayrılmak sizi ağlatıyor. Sakın elinizi gözlerinize götürmeyiniz... Ay altında ağlayan gözlere dokunmaya hiç kimsenin, hatta sizin bile hakkınız yoktur. Bu gecenin bu kadar harikulade bir sonu olacağını ben bile tahmin edememiştim. Yanınıza gelip sizi yakından görmek istiyorum.”
Dünyada şimdi onunla yan yana bulunmamamız kadar mantıksız ve lüzumsuz ne vardır acaba? Hayat bir tesadüfler silsilesi imiş, âlâ! Fakat tesadüfün de kendine göre bir mantığı olmalı değil mi ya?
Reklam
"Onlar da bu oda gibi, bütün evleri gibi henüz nereye ait olduklarını bulamamışlardı. Onların içinde de besmele levhasıyla Sonya plağı yan yana duruyordu."
"sen dünyada ne kadar antikalık yapmak istersen hayat da önüne o kadar gündelik hadiseler çıkarıyor."
Senin hissettiklerin... ve benim hissettiğim... çok normal. Gerçek, ince bir buz tabakasıdır, ama çoğu insan hayatı boyunca bunun üstünde patenle kayar ve hiç içine düşmez. Sen ve ben o buzun içine düştük ama yardımlaşarak çıkmayı başardık. Hala birbirimize yardım ediyoruz.
Sayfa 540Kitabı okudu
Yalnız gezenler en hızlı yol alanlardır.
Sayfa 459Kitabı okudu
Trajedi böyle bir şeydi işte. Kabakulak veya kızamık gibi trajedi de bulaşıcıydı. Fakat bu hastalıklardan tek farkı, tedavisi için bir aşının olmayışıydı.
Sayfa 351Kitabı okudu
Zavallı Gregor
Gregor bu iki zayıf kadının o ağır, eski komodini nasıl yerinden oynattıklarını, kız kardeşinin onun bir yerini incitmesinden korkan annesinin tüm uyarılarına karşın ağırlığın hepsini yüklendiğini duyuyordu.
Reklam
Hafızasının derinliklerinde pek net hatıralar değillerdi; elinde sıktığın anda dağılacak bir kartopu gibi, anında çözülen bir yapısı vardı anıların.
Yaşlanmak güzeldir
Gerçekten de büyüyorlar, diye düşündü efkârla. Biz de yaşlanıyoruz. Kimseye bu konuda ayrıcalık tanınmıyor. Hepimiz yaşlanacağız; hem de Black Spring'de.
Kendini olumlayabilen bir Ben, güzeldir. Birçok insan başaramaz bunu. Kendilerinde olumlamaya değer bir şey bulamazlar. Bir şeyler onları rahatsız eder - veya her şey yanlıştır. Evden çıkmadan önce aynanın önünde dikilirler, ne kadar uzun bakarlarsa, o kadar açık seçik görürler hiçbir şeyin uymadığını ama şimdi çıkmaları gerekiyordur.
Enerji, bedeni terk ettiğinde nereye gider? Neticede, her varlığın yuvası olan evrene geri gider. Yalnız beden ölür, enerji ölmez; enerjinin sakınımı kanunu böyle söyler, buna göre enerjinin biçimleri birbirlerine dönüşebilir ama yok edilemezler...
Nasip
İnsan başkalarının kendisiyle geçinmesini fazla zorlaştırmazsa, hayatı birçok bakımdan kolaylaşır. Böylece işbirliği yapabilir, birçok güzel şey mümkün hale gelir. Ama bunun temeli, her zaman kendine yeni baştan eğilmektir. Bu sayede başlangıçta yüzeysel bir tanışıklıktan, zamanla ömürlük bir dostluğa geçebilirsiniz.
Tarihsel açıdan bakıldığında, hümanizmin niyeti, her insana en iyi yanlarını gerçekleştirme imkanlarını sağlamaktı.
Reklam
Kendiyle dost olmak, tutkulu abartmalara daha az meyleder, insanın kendine mesafe koymasına daha fazla imkân verir.
İhtiyacım var buna
Kendiyle dost olmak, benliğe iyi bakmanın, kendiyle geçinmeyi kolaylaştıran, böylece başkaları için daha geçinilir birisi olmayı mümkün kılan bir yoludur.