1938 yılında bir gün, bankanın Ankara’daki Umumî Müdürlük binasındaki odamda aşağı yukarı dolaşırken şöyle demiştim kendime:
– Ne olacak senin halin böyle?.. Dolap beygiri gibi, yok müfettiş, yok müdür diye dolanıp duracak mısın? Efendi Hazretleri gibi bir kurtarıcıya kavuşturdu seni Allah... Çık bu hesap makinesinin, seksek oyununun içinden; içtimaî memuriyetin neyse ona atıl ve ne olacaksan olmaya bak! Bâtında olamazken hiç olmazsa zâhirde bir şey olmaya çalış!.. Dâvanın, cemiyet plânına bağlı sözcüsü, fikircisi, aksiyoncusu.
Ve bir hamlede on yıllık emeğim bulunan bankadan istifa etmiş, İstanbul’da bir akşam gazetesinin birinci sayfasında bir fıkra yeri almış, bir de yüksek tahsil kademesinde bir hocalık bulmuştum. İki yerden aylığım, bankadakinin ancak yarısını buluyordu ama, ne çıkar?.. Asıl (Büyük Doğu)larda başlayan içtimaî memuriyetimin eşiğine ayak basmıştım