Birinci Dünya Savaşında yenilmiş Osmanlı İmparatorluğu'nun başkentinde yani esir şehir olan İstanbuldayız. Milli mücadele başlıyor ve o dönemde İstanbulda bulunan kişilerin fikirlerini, beklentilerini, psikolojilerini, ümitlerini, ümitsizliklerini, ihanetlerini, vatan sevgilerini ve bunlar gibi birçok duyguyu, düşünceyi iki taraflı bakış açısı ile okuyoruz. O dönemlerde yaşayan insanların bakış açılarını anlamaya yardımcı olacak bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Kitabın dili çok ağır değil ama okuma sırasında çoğu zaman bir akıcılık oluşmadı.
Kitapta bir şeyler eksik gibi geldi. Öyle ciddi şekilde milli duygularım kabarmadı veya karşı fikirlerde olanlara kızmadım. Sanki tarafsız biriymiş gibi okudum. Bazı bölümlerde hadi canım bu kadarda hakka, hukuka dikkat eden işgal kuvveti mi olur dedim. Sevdim mi evet ama beklenti ile okunmaması gerektiğini düşünüyorum.
Keyifli okumalar dilerim...
Şuraya beğendiğim birkaç alıntı bırakıyorum.
Politikaya alışıyordu. Yani dalavereye...
Aman yarabbi! Bir insan kendi memleketinde kıstırılmış bir vahşi hayvana benzer mi?
Bir devletin, devrini tamamladığı, adaletinin bu halinden belliydi.
İşte, her vesika, her ferman, her kadı mahkemesi hükmü, dini, başka başka kazançlara alet edebilmek için, akıl almaz şeriat hileleriyle dolu...
Koca Alman'la beraberken yenildik! Şimdi bir başımıza, çoban sopasıyla yedi düvelin karşısına çıkmak ne demektir?
Dedim ya, her zaman akıl idare etmiyor memleketleri...
Bir millet uzun zaman kandırılamaz.
Umudu da satıyorlar namussuzlar, umutsuzluğu da... Bunları asmak yetmez. Bunları ne yapmalı bilmem ki?