insanın bu dünyadan başka hayatı olmadığı; aşkın da, dinin de, tanrının da, cennet ve cehennemin de bu dünya olduğu; insanın tutu­nabileceği başka bir gerçeklik olmadığı bilgisiyle; insanın bir kayıptan gelip bir kayıba gittiği; her şeyin geçici olduğu; in­san ömrünün olsa olsa bir nefeslik anı olduğu bilgisi...
Birçok insan "kendini tanımayı" bilinç düzeyindeki ego kişiliğinin bilgisi ile karıştırır. Biraz ego bilincine sahip herkes kendisini tanıdığından emindir. Ama ego sadece kendi içeriğini bilir, bilinçdışını ve onun içeriğini bilmez. İnsanlar kendilerini tanıma derecelerini çevrelerindeki ortalama bir insanın kendisini tanıma oranı ile değerlendirirler, büyük ölçüde kendilerinden gizlenmiş olan asıl ruhsal gerçeklerle değerlendirmezler.
Reklam
Bu, kötülük, dedim. Habis bir akıl. Hastalıklı bir bilgi. Kibirle zehirlenmiş bir dil. Sevgisiz. Yıkıcı. Küçülten. İnsanları içtenlikleriyle aşağılıyor. Sen, dedim, yazı yazıyorsun. Kitap okuyorsun. Harfler sadece bizim kalbimizden doğmazlar. Başka hayatların acısını, yokluğunu, heveslerini de yüklenir gelirler. Gelirler ve bize saygıyı getirirler, inceliği getirirler, kederi getirirler. Elbette huzursuzluğu da. İnsan, hastalıklı bir düşkünlükten, muhteris bir küçüklükten gelmiyorsa nasıl olur da başka hayatları, o hayatların ezik, kırık, yaralı sözlerini küçümser? Bilgi, başka insanlara götürmüyorsa nereye götürür bizi? Yazmak bir varoluş erdemi değilse nedir? Kabalık hangi kalbi iyileştirir? Küfür, nasıl bir gelecek kurar bize? İnsan nasıl bir değersizlik duygusuyla büyür ki kimseyi sevmez. Kendinden başka bilgisi olmaz. Öğrendiği her şey onu herkesten uzaklaştırır. Biliyor musun dedim, onurunu bitiriyorsun. Kendisini acısıyla var etmeye çalışan bir hayatı, kendi çaresizliğine tutunmuş bir hayatı, yürek çarpıntılarıyla boğulan bir hayatı, kendi sözüne benzetmeye çalışıyorsun. Benzemedi diye aşağılıyorsun. İnsan birisine merhaba derken bile iki cümle kurar. İkinci bir cümle kursan belki kalbin açılacak. Bu, tüketir insanı. Bu, bilgisizlik bile değildir. Güzellik, kinden doğmaz. Anlamak, nefretten doğmaz. Hiçbir büyük düşünce, hiçbir küçük akıldan doğmaz.
İnsan kadife bir hatıradan başka nedir ki? Geçmiş: üstümüzü her gece onunla örttüğümüz... uykuların derininde kor yankılarına düşer gibi olduğumuz ve sonra unuttuğumuz. Dağın doruğu ile dağın derini arasındaki mesafeden başka nedir ki insan: derininde kor tutmuş haller, doruğunda ıssızlık bilgisi... Güne ait sesler çoğaldığında hatıranın kendisi de kokusu da bilgisi de silikleşecek...Ve, insan sabahın nemi kadar sessiz olmayı isteyecek.
Güzellik bir beden büyüsü olsaydı, insanın hayranlığı çok çabuk hayal kırıklığına dönüşürdü. Biz bir yüzde, bedenin bir ince kıvrımında, insan ruhunun en derinlerindeki varoluş esrarının, açıklanamaz bir hazzın, bir iyilik duygusunun bizi yücelten, değerli kılan ışıklı gölgeli bir yansımasını gördüğümüz için tutkuyla severiz güzelliği. Varlığımız menevişlenir. Kötülüğü unuturuz. Bilmediğimiz bir heyecan, taşlara yıldızlara dolar. Yine de bu varoluş ayinine kırılgan bir keder eşlik eder. Ah o canımıza batan geçicilik sezgisi, ölüm bilgisi! İnsanın size rağmen yaşaması nasıl bir mucize!!
Şükrü Erbaş
Şükrü Erbaş
352 syf.
·
Puan vermedi
Bir zamanlar… Bizler…
Bozkır-göçebe toplulukları daha iyi anlamama bu kitap yardımcı oldu. Bu toplulukların günümüzde hangi etnisitelere karşılık geldiklerini kesin olarak tespit etmek zor ve hassas bir konu olsa da, bu gibi hususlar, bilimsel çalışmalarla ele alınmaya elbette müsait. Bozkır-göçebe topluluklar (örneğin Orta Asya’daki Türkler), yerleşik medeniyetler
Kök Tengri'nin Çocukları
Kök Tengri'nin ÇocuklarıAhmet Taşağıl · Bilge Kültür Sanat · 2020865 okunma
Reklam
Hangi hayal hangi hatıranın yerini tutar Bir gövdeden ötekine gölgelenen zamanlar Ey çaresizlikten yapılmış yaşama bilgisi Taşların taşlarla konuştuğu bu yalnızlıkta İnsan üzüntüden başka nedir ki...
Sayfa 9 - KırmızıkediKitabı okudu
Çalışma Hayatının ve Umumiyetle Muvaffak Olmanın Kanunları 6
- Bir mevzu ve mesele hakkında bir yazı veya bir eser yazmaya karar verdiğin zaman, evvela bu mevzu ve mesele üzerinde evvelce yazılmış eserleri oku. Ta ki yazılmış ve söylenmiş şeyleri tekrar edip ömrünü israf etmeyesin. - Gök kubbe altında yepyeni hiçbir fikir yoktur. En yeni fikir, eski bir fikrin yeni bir elbise giymişidir. - Her şeyden evvel ana dilini iyi konuşmayı ve iyi yazmayı öğren. İnsan için en faydalı olanı kendi ana dilidir. - Dil bilgisi bir gaye değil, bir vasıtadır. Asıl gaye olan fikir zenginliğidir. - Kişinin kıymeti dilinin altında ve kaleminin ucunda gizlidir. Onu söz ve yazı açığa vurur. - Bir işi yapıp yapmamakta kararsızlığa düştüğün vakit, iki şıktan her birinin fayda ve zararlarını iyice hesapla. Faydası çok,zararı az olan şıkkı tercih et. - Bir işe öfkeli ve sinirli iken karar verme. Bekle, öfken geçsin. Zira öfke ile kalkan zararla oturur. - Çok konuşma. Yerinde ve özlü konuş. Kıymet ve tesir çok sözde değil, yerinde ve özlü sözdedir. - Dilini tut ve bil ki dil yarası, bıçak yarasından daha vahimdir. - Kimsenin yüzüne karşı söyleyemediğini arkasından söyleme ve bil ki arkadan konuşma korkaklığın en iğrenç şeklidir.
İlim maalesef ameli müstelzim değildir. İnsan, mesela sigara ve içkinin sıhhat için ne kadar zararlı şeyler olduğunu bilir de bilgisi ile amel edip bu iptilalardan kolayca vazgeçemez... Zira ilmin kaynağı zeka , amelinki ise iradedir. İrade terbiyesinin hakkıyla mahsul verebilmesi için ona erken başlamak lazımdır. İtiyatlar kökleştikten ve huylar iyice yerleştikten sonra bu terbiye gayet güçleşmekte ve mahsul vermek için bir Eyüp sabrı istemektedir.
"Çocukken büyücülerin her şeyi yapabileceklerini sanıyordun. Ben de öyle sanırdım , bir zamanlar. Hepimiz öyle sanırdık. Fakat gerçek şu ki , insanın gerçek gücü, büyüyüp bilgisi arttıkça izleyebileceği yol, iyice daralıyor. Ta ki , en sonunda sadece ve sadece mutlaka gerekenden başka yapacak şeyi kalmayıncaya kadar..."
Sayfa 78 - Metis YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
...insan zihninin derinliklerinde onun bilgisi dışında ortaya çıkan şeyi daha net bir şekilde görmeye çalışmak bize düşüyor, kendi girdabını bize karşı kullanmaya başlasa da.
Spinoza
Fakat siz, insanın, eğer fıtratı gereği günah işliyorsa, mazur görülebileceğini ileri sürüyorsunuz; ancak bu olgudan ne çıkardığınızı açıklamıyorsunuz. Bu yoksa Tanrının onlara kızmasının engelleneceği mi? Yoksa onların Tanrının bilgisi ve sevgisinden ibaret kutsallığı hakettikleri mi? Eğer ilkini kastediyorsanız Tanrının öfkelenmediği ve herşeyin onun iradesiyle olduğunda tamamıyla hemfikirim. Fakat insanların hepsinin bu nedenle mutlu olması gerektiği fikrine karşıyım. Hiç şüphesiz insanların hataları mazur görülebilir, ancak buna rağmen mutluluğu çıkarabilir ve çeşitli şekillerde eziyet çekebilirler. Bir at insan değil de at olduğu için mazur görülebilir; ancak onun insan değil at olması gereklidir. Bir köpeğin ısırmasıyla kuduran bir insan mazur görülebilir; ancak boğulmaktan ölmesi gerektiği de doğrudur. Aynı şekilde ihtiraslarına hakim olamayan, onları kanunlara riayet babında kontrol altında tutamayan kimse de zayıflığı nedeniyle mazur görülebilse bile Tanrının özüne, bilgisine ve sevgisine uymanın hazzını alamaz ve kaçınılmaz olarak yokolur. —Spinoza
Bu anlamda bir Müslüman dünyası yok. Böyle bir dünya tarih ve coğrafya olarak objektif (normal) şartları ile bizatihi oluşsa da, bu asırda Müslüman insan tipi mevcut değil, oluşmamış. İslâm ortak pazarını kurarız dediğinizde gülünç olursunuz. Çünkü öyle bir ortak pazar yok. Şartları oluşmamış; şartları oluşmadığı gibi bugün aslında Müslüman denen
Allah beni 3 hakikati öğrenmem için Dünyaya yolladı. Allah'ın bana söylediği ilk soru şuydu. 'İnsanın kalbine ne hükmeder?' ve anladım ki insanın kalbine sevgi hükmeder. ikinci soru ise 'İnsana ne verilmemiştir ? ' İnsana kendi ihtiyaçlarının bilgisi verilmemiştir. ve üçüncü soru ise 'İnsan ne ile yaşar?' ve anladım ki İnsanın elinde hiç bir şey olmasa bile Allah sevgisi olsun yeter. Yani insan Allah'a inanmadan yaşayamaz..
Ettiğini bulur insan ve ettikleri de hep bulduklarındandır.
İstenildiği kadar acı verebilir, istenildiği kadar aşağılayabilirdi. Bu konudaki bilgisi, diğerlerinin yanında en geniş yeri kaplıyordu. Hayatı boyunca acı çekmiş ve aşağılanmıştı.
Sayfa 94
Resim