YALNIZLIĞIN YARATTIĞI İNSAN Pardösüsünün kürklü yakasını kaldırınca üşüdü mü diye baktım. Aslında soluk esmer yüzü balmumu gibi sararmıştı. – Üşüdün, dedim. Kaşını kaldırdı. Yanağındaki çıban yerinde kan yoktu. Durdum. Yüzünü avuçlarıma alıp ovaladım. – Neden böyle oldun, dedim. Güldü. Karanlığa doğru tükürdü. Başını iki tarafa şiddetle
ÖYLE BİR HİKÂYE Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki... Şoförün biri: – Atikali, Atikali! diye bağırdı. Gider miyim Atikali'ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı,
Reklam
YEŞİL RENKLİ NAMUS GAZI OPERASI «Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.» Uvertür Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük. * Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte birçok
Geçenlerde bir ekran sohbetine katılmak için televizyon kanalına gidiyordum. Şivesinden anladım ki şoför Karadenizliydi.Konuşmaya başladık, laf lafı açtı. ''Nereye gidiyorsun?'' diye sordu, söyledim. Belli ki hayatın içinde yetişmiş bir esnaf... Cevval bir adam... Açık sözlü de. ''Sen kimsin,senin alamnın ne?'' diye sordu. Yani aslında kendince, ''Sen kimsin ki, oraya çağırıyorlar?'' demek istemişti. ''Ben,'' dedim, ''insan ilişkileri konusunda kitap yazan biriyim.'' ''Nedir yani insan ilişkileri?'' diye sordu. Örneklerle anlatmaya çalıştım. ''Şimdi mesela bir babanın, 'Kızım su ver,' dediğini düşüm. Halbuki ' Hatice,kızım su ver' dese ne kadar güzel olur''. Bunun üzerine ''Niye?'' diye sordu. ''Eh!'' dedim, ''O kızın bir tekliği var,bir ismi var. 'Kızım su ver' dediğinde her baba-kız ilişkisinde olan şeyi söylüyorsun ama 'Hatice, kızım su ver' dediğinde o çocuk kendi tekliğini hisseder.'' Bunu duyunca beni şaşırtan bir şey söyledi adam. Biraz amiyane tabirler kullandı ama daha iyi anlaşılması için olduğu gibi aktarayım. ''Oy!'' dedi, ''Ben hayvanın tekiyim. Şimdiye kadar hiç karımın ismini kullanmadım. ' Karı şunu ver, karı bunu yap, karı bilmem ne...' Ulan hayvan, bir kere karının ismini söylesene!'' Kendi kendine kızdı. ''Yahu hiç düşünmemiştim ben bunu!''
"İnsan bunu neden yapar anlamıyorum," dedim. "Bütün hayatını kayda almanın anlamı nedir? Hayatın büyük bölümü gayet sıkıcı. Özel günler tamam, onu anlıyorum ama" "Bazı müebbetçiler çok popüler," dedi Alessandra. "Sürekli onları izleyen binlerce kişi var." "Yani kendi hayatları olmayan insanlar başkalarının hayatlarına mı dalıp gidiyor? Çok hazin-" "Ben bir yıldan uzun zamandır kayıt yapıyorum." Ses tonu saldırgan, karşı çıkmam için meydan okur gibiydi. Çenemi kapalı tuttum. Bir yıl, ha? Bizim evde gördüğü her şey internette miydi yani?... Onun yerine sadece, "Neden?" diye sordum. Gözlerini çevirdi. "Yirmi birinci yüzyıla hoş geldin, baba." "Cidden," dedim. " Hiç anlamıyorum . İnsan hayatının her ânını ne demeye hiç tanımadığı insanlarla paylaşır ki?"
Sayfa 205
Fazla durgun da olma; aklını kullanıp ölçüyü bul: Yaptığın söylediğini tutsun, söylediğin yaptığını. En başta gözeteceğimiz şey, yaradılışa tabiata aykırı olmamak. Çünkü bunda sapıttık mı tiyatronun amacından ayrılmış oluruz. Doğduğu gün de, bugün de tiyatronun asıl amacı nedir? Dünyaya bir ayna tutmak, iyilerin iyiliklerini, kötülerin kötülüklerini göstermek, çağımızın ne olup ne olmadığını ortaya koymak. Gerçeği büyütmek ya da küçültmekle bilgisizleri güldürebilirsiniz, ama bu bilenleri üzer; oysa bir tek bilgili dost, bilgisiz bütün bir kalabalıktan daha önemli olmalı sizin için. Ah, ben öyle oyuncular gördüm ki sahnede, öyle beğenilen, alkışlanan oyuncular gördüm ki, günaha girmeyeyim ama, değil Hristiyan, değil Müslüman, insan bile değillerdi. Öylesine şişirme, uydurma hallere giriyorlardı ki, dedim bunları tabiatın kaba işçileri yaratmış olmalı, insan yapıyorum derken insanlığın berbat bir kopyasını yapmışlar.
Reklam
Doğduğu gün de, bugün de tiyatronun asıl amacı nedir? Dünyaya bir ayna tutmak, iyilerin iyiliklerini,kötülerin kötülüklerini göstermek, çağımızın ne olup ne olmadığını ortaya koymak. Gerçeği büyütmek ya da küçültmekle bilgisizleri güldürebilirsiniz, ama bu bilenleri üzer;oysa bir tek bilgili dost, bilgisiz bütün bir kalabalıktan daha önemli olmalı sizin için. Ah, ben öyle oyuncular gördüm ki sahnede, öyle beğenilen, alkışlanan oyuncular gördüm ki, günaha girmeyeyim ama, değil Hristiyan, değil Müslüman, insan bile değillerdi. Öylesine şişirme, uydurma hallere giriyorlardı ki, dedim bunları tabiatın kaba işçileri yaratmış olmalı, insan yapıyorum derken insanlığın berbat bir kopyasını yapmışlar.
Sayfa 77 - Türkiye iş bankası Kültür yayınlarıKitabı okudu
Aynı zamanda çok iyi bir yaşam koçuyumdur da! Özellikle genç kızlar için. Çoğusunun annesi bilmiyor ki gençlik nedir,ergenlik nedir, genç kız bedeni nasıl büyür, gencecik ruh o bedende neler hisseder... Peh peh peh, sanırsın bunların anaları yaşlı doğmuş. Hiç genç olmamış. O kadar uzaklar mevzuya. Böylesini gördüğümde özellikle diyorum, 'Kızını bana getir,diye çünkü kendi yol yordam gösteremeyecek, belli. Bari Suzan ablaları tutsun ellerinden. O yol göstersin. Geçen gün geldi öyle gencecik bir kızımız. Ah kuzum, nasıl da dertli, nasıl da kırılgan. 'Hiç kimse beni anlamıyor,' diyor. 'Sen anlıyor musun peki kendini,' dedim. 'Nasıl yani,' diyor. 'E güzelim,' dedim,'sen anlayacaksın önce kendini ki başkalarına anlatasın. İçindeki duyguları sen fark edeceksin. Düşüncelerini sen görecek, neden öyle düşündüğünü ölçüp, tartıp, analiz edeceksin. Bakma sen, dedim, 'pek çok insan kendini tanımıyor. Ne istediğinine istemediğini bilmiyor. Hangi olay ona ne hissettiriyor, farkedemiyor. Ondan sonra da 'kimse beni anlamıyor' diye ağlanıyor. Eee sormazlar mı adama sen kendini anlıyor musun, diye.
Genel eleştiriler aldığın zaman yapman gereken şey, eleştiriyi netleştirmektir. Birisi sana beğenmedim, kötü gibi genel ifadeler kullandığında susmak yerine, neresi kötü, nereyi beğenmediniz, ne yapmamı önerirsiniz, çözüm öneriniz nedir gibi sorularla karşı tarafın kafasındaki şeyi öğrenebilirsin. Böylece en kötü ihtimal üzerinden endişelenmek yerine, gerçekten hatalı olduğun kısmı görür ve düzeltirsin. Bu arada eğer ki sana genel eleştiriler yapan birisine netleştirme soruları sorduğun zaman doğru düzgün cevaplar alamıyorsan ya da kötüsün dedim anlamıyor musun, beceriksizsin işte gibi öfkeli savunma cevapları alıyorsan, burada seni eleştiren kişinin amacı üzüm yemek olmayabilir, buna da dikkat etmeni öneririm.
Destek Yayınları
“Bu, kötülük, dedim. Habis bir akıl. Hastalıklı bir bilgi. Kibirle zehirlenmiş bir dil. Sevgisiz. Yıkıcı. Küçülten. İnsanları içtenlikleriyle aşağılıyor. Sen, dedim, yazı yazıyorsun. Kitap okuyorsun. Harfler sadece bizim kalbimizden doğmazlar. Başka hayatların açışım, yokluğunu, heveslerini de yüklenir gelirler. Gelirler ve bize saygıyı getirirler, inceliği getirirler, kederi getirirler. Elbette huzursuzluğu da. İnsan, hastalıklı bir düşkünlükten, muhteris bir küçüklükten gelmiyorsa nasıl olur da başka hayatları, o hayatların ezik, kırık, yaralı sözlerini küçümser? Bilgi, başka insanlara götürmüyorsa nereye götürür bizi? Yazmak bir varoluş erdemi değilse nedir? Kabalık hangi kalbi iyileştirir? Küfür, nasıl bir gelecek kurar bize? İnsan nasıl bir değersizlik duygusuyla büyür ki kimseyi sevmez. Kendinden başka bilgisi olmaz. Öğrendiği her şey onu herkesten uzaklaştırır. Biliyor musun dedim, onurunu bitiriyorsun. Kendisini acısıyla var etmeye çalışan bir hayatı, kendi çaresizliğine tutunmuş bir hayatı, yürek çarpıntılarıyla boğulan bir hayatı, kendi sözüne benzetmeye çalışıyorsun. Benzemedi diye aşağılıyorsun. İnsan birisine merhaba derken bile iki cümle kurar. İkinci bir cümle kursan belki kalbin açılacak. Bu, tüketir inşam. Bu, bilgisizlik bile değildir. Güzellik, kinden doğmaz. Anlamak, nefretten doğmaz. Hiçbir büyük düşünce, hiçbir küçük akıldan doğmaz.”
Reklam
"Bundan aylar önce, her şey gün gün kötüleşip de ben henüz daha da kötüye gideceğini bilmezken, bir gece delirdim. Şaka yapmıyorum gerçekten onun gibi bir şey oldu. Ağaç evdeydim. Bunaltıcı bir sıcağın ardından gece hiç beklenmedik bir fırtına çıktı. Birden kapkara bulutlar sardı her tarafı. Yağmur başladı ama nasıl şiddetli. Şimşek, gök
Sayfa 118Kitabı okudu
Gülşiir
Geceyarısı, karanlık bir bozkırda Işıklar içinde akan bir tren kadar yalnızım İçinde onca insan, içinde dünya... Soluk soluğa, demirden bir ırmağa mahkûm Ve bilmeyen sonsuzluk nedir, Haklı olan kim bu kargaşada? Ateş ve su, yaşam ve ölüm, irin ve şiir Ucu bucağı olmayan bu çığlığın Ortasında nasıl barışılabilir? Anlamak isterim, hangi yasa Bir
Sayfa 219 - Kırmızı Kedi Yayınevi, Üçüncü Basım, Kasım 2017, İstanbul
dedim anlamıyorum ben artık pek bir şey ve dedim nasıl olacak böyle dedi boşver hem anlayacak da pek bir şey yok zaten dedi ve dedim nasıl yani dedi ki gülerken mesela nefes almaz insan saçma değil mi dedim evet ve dedi güneş açar her gün saçma değil mi dedim evet ve zaman mesela dedi neden yapılır zaman hiç düşündün mü hayır dedim dedi düşün öyleyse ve işte düşündüm nedir zaman diye ve aklıma nedense ağzını açıp açıp kapayan japon balıkları geldi ve bana deli der diye ağzımı açmadım her şey işte böyle bir şey aslında dedi ve aslında her şey işte böyle bir şey diye de ekledi ve herhangi bir şey olmak da saçma dedi tüm bu saçmalıklar yerine dedi herkesin tek bir mutlu anısı olsa ve herkes bu anıyı dedi hayatlarının üzerine yayıverse.
Rıza Zergeri, Rahim Şehbazi adlı bir gaziden naklediyor: "Ümidiye sordum, Hacı Muhsin, en çok arzu ettiğin șey nedir? Cevap verdi: Tıpkı Hazret-i Ali Ekber gibi șehid olmak, bedenimin parça parça olup çöllerde kalmasıdır. Dedim: 'Eğer senin gibi komutanlar şehid olur ve cenazeleri şehre gelirse cephe gerisinde halk galeyana gelir ve cepheye gitmek için heyecanlanırlar. Ümidi cevap verdi: Şehbazi biliyorsun bu şehirde biraz tanınıyorum korkum o ki eğer şehid olduktan sonra cenazem şehre gelirse çok Sayıda insan cenaze törenime gelecek, sonra ne olacak biliyor musun? Sordum: Ne olacak? Dedi ki: Bir Şehid babası neden benim oğlumun cenaze törenine de bu kadar insan katılmadı diye üzülecek...
Resim